Dolayısıyla kalkıp evrensel bir din ile evrensel olmayan bir dinin karşılaştırmasını yapmak kabak ile karpuzu karıştırmaktır.
Aslında İslâm dini bırakın ilmi teşvik etmeyi, ilmin ortaya koyucusu akla da büyük değer veren bir dindir. Nitekim İslâm’a girebilmenin ya da Müslüman olabilmenin şartlarından biri de akıl sahibi olmaktır.
Evet, bugün Müslümanlar bilim alanında ve buna bağlı olarak pek çok alanda geri kalmış durumdadırlar. Bunun sebebi motivasyon eksikliğidir.
Motivasyon eksikliğinin sebebi ise çağdaş akıl yerine tarihi-geleneksel aklın ve ürünlerinin kavranmaya çalışılmasıdır. Bunu aşmanın yolu çağdaş akıl ile Kur’ana’a bakmak ve Kur’an’daki kavram örgüsünü yeniden anlamaya çalışmaktır. Çünkü Kur’an, dünya ve ahretin alfabesini bize sunar. Alfabedeki harf sayıları mahdudtur, ancak oradan üretilen kelimeler namütenahi olabilir. Tıpkı bunun gibi Kur’an ayetleri mahduttur, ancak Kur’an bütüncül bir anlayışla, irfanla, hikmetle okunduğunda hem dünyayı hem ukbayı kapsayacak bir ilim zenginliği ortaya konulabilecektir.
Din-bilim çatışması batıda, özellikle Hıristiyanlıkta ortaya çıkmıştır. Başlangıçta Batı’daki bilim ile din arasında bir sorun gözükmüyordu. Bacon, Copernicus, Galileo, Kepler, Newton, Descartes ya rahiptiler veya inancında sadık birer dindar. Peki ne oldu?
Batı’da Rönesans ve reform hareketleriyle bir "kendini sorgulama" dönemi başladı. Buna Batılılar daha sonra "aydınlanma çağı" diyeceklerdir. Bu reformcu dalga temelde Batı’ya tahakküm eden "Katolik kilisesine" başkaldırı özelliği taşıyordu. O dönemde sadece Batı’da değil, tüm dünyada "dinlerin" hâkimiyeti söz konusuydu. Rönesans ve reform hareketleri bu "din" hâkimiyetini sorgulamaya yöneldi. Aslında sorgulanan din, ‘muharref Hristiyanlık’tı. Reformcular Katolikliğin Batı’yı geri bıraktığını iddia ediyorlardı. Kiliseye, Katolik mezhebine ağır eleştiriler yöneltiyorlardı.
Önce ayrışma oldu. Şöyle ki; aslında akla ve hürriyete karşı olan Hıristiyanlık felsefe karşısında güç kaybetmemek için Skolâstik düşünceyi kurmaya çalıştı ama başarılı olamadı. Ardından reform hareketi ile Hümanizma geldi. Hıristiyanlığa dini doktrinle karşı çıkan Martin Luter baskıcı, Katolik düşünceye savaş açtı. Pozitif ilim bu dönemde doğdu. Descartes, ilim ile dinin birbirinden ayrı disiplinler olduğu ilkesini öne sürdü, böylece ayrışma oldu.
17. yy. gelindiğinde var olan rasyonalizm -ki temsilcileri Sokrates(MÖ. 399) Platon(MÖ. 347) Aristoteles(MÖ.322) Farabi(MS.950) Descartes(MS.1650) Hegel(MS.1881)-yani akılcılık dine savaş açarak yerini Ampirizme yani bilgimizin kaynağı yalnızca deney olduğunu söyleyen görüşe bıraktı. Özellikle Ampirizm’in kurucusu Locke (1632–1704) dinin, insan, toplum, devlet üzerindeki hegemonyasına son verilmesi gerektiğini söylemiştir.
18. yy. da Kant (1724–1804) Rasyonalizm ile Ampirizmi kritik ederek Kritisizm’i kurdu. Bu, iki akımın sentezidir. O’na göre bilgi deneyle başlar ama deneyle bitmez. İnsan zihni sınırlıdır, gördüklerini dener, göremedikleriyle uğraşmaz. Böylece ispatlanamayan şeyler, bilimin dışına itilmiş, metafizik reddedilmiştir. Bu ise, Pozitivizm’i doğurmuştur. Pozitivizm, tüm olayların tabiat kanunlarına bağlanması, sebeplerin araştırılması demektir. Kurucusu Auguste Comte (1798–1857) aklı esas aldı, vahyi reddetti. İnsanlık tarihini dini, metafizik ve pozitif devrelerine ayırdı.
Tabii burada kalmadı ardından Charles Darvin, Tevrat’ın Tekvin bölümü ile ters düşen ünlü kitabı “Türlerin Kökeni” kitabını yazdı ve Darwinizm doğdu. Ondan sonra Karl Marx (1808–1883) ile Materyalizm geldi ve ona göre Tanrı, insanın idealize ettiği, kendi imajından başka bir şey olmadığı için Tanrı’yı inkâr etti, “din afyondur” dedi.
Tüm bu gelişmelerde Hıristiyanlığın payı vardır. Çünkü Hıristiyanlık, İsa’nın etrafında örülmüş bir dindir. Bilim ile çatıştığı noktalar olmuştur; Örneğin Hıristiyanlık, büyük ölçüde mucizeler dinidir. İsa’nın dünyaya gelişi, çarmıha gerilmesi, tekrar dirilmesi ve göğe yükselmesi gibi. Hıristiyanlık, bu esrarengiz olaylara olduğu gibi inanmayı ister, bilimin ise temelinde tenkit ve tahlil vardır. Diğer bir örnek, Kutsal kitaplarda bilimin verileri ile çatışan bilgiler vardır. Mesela kutsal metin, sistemin merkezini dünya derken, bilim güneş der, din adamları dünya sabit derken, bilim adamları dönüyor demiştir. Böylece çatışma ortaya çıkmıştır. J.J. Rousseau ile de Hıristiyanlık deruni bir yaşam tarzına sokulmuştur. Ortamı boş bulan Ateizm kendine alan bulmuş ve 19. yy. yükselen değeri olmuştur. Ateizm, tanrısız bir evren düşüncesidir. Aslında bu, Thales ile başlayan İyonya’lı bilginlerin oluşturmak istedikleri dünya görüşüdür. Bu eski Yunan görüşü, 19. yy. da batı bilim anlayışı olarak ortaya çıktı ve dedi ki: Din, ilkel ve gelişmemiş ilkçağ toplumlarda, feodal ortaçağ toplumlarında gerekliydi ve önemli bir fonksiyon icra ediyordu. Bu gün için insanoğlunun buna ihtiyacı yoktur. Din, modern hayatın olmazsa olmazı olmadığı gibi gereksiz hatta modern hayatla çelişen, negatif değerler üreten bir kurumdur. Bu nedenle modern dünyanın toplumsal hayatında yeri yoktur.
Ama sonra Batı dünya görüşü değişik türde bilimsel gelişmelere sahne oldu. Boltzmann, termodinamiğin ikinci yasasını keşfetti. Böylece evrenin eskiden beri işleyen bir makine olmasının imkânsız olduğu ortaya çıktı. Öte yandan Demokritos ve Epikür ile başlayan atom nazariyesi (parçacı fizik) Einstein’ın kuantum fiziği ile çöktü. O, evrenin bir başı ve sonu olabileceğini doğruladı. Evrenin bir başı varsa, bir başlatanı da vardır. O kimdir? Sorusuna dinlerden başka bir yerden cevap gelmedi ve 20. yy. da yükselen değer, din olmaya başladı. Einstein, “Tüm yaptığımız, Allah’ın daha önce çizmiş olduğu çizgileri takip ederek çizmekten ibarettir.” Dedi ve yaratıcı ulûhiyet fikrine gitti. Max Planek, alemdeki objektif kanunların varlığı fikrinden dini inanca giden yolu izledi. Feyarebend, bilim, şiir yazma ve yıldızlarla fal bakmadan farksızdır, dedi. Tüm bu gelişmeler, din-bilim değil, aslında bilimi, ideoloji haline getiren Bilimsel Materyalizm ile Din arasında olduğu ortaya çıktı. Veya asıl çatışan din ile bilim değil de bilimi, bilmenin en üstün yolu olarak gören, vahyi dışlayan bilimcilik olduğu ortaya çıktı
Batıda durum bu merkezde iken ülkemizde ve doğuda bu akımın etkisi altında kalanlar İslam dininin de aynı süreçten geçmesi düşüncesini hep savunmuşlardır. Geçenlerde bir avuç doktorun bir araya gelip basın üzerinden dinde reform çağrısında bulunmaları bunun delilidir.
Enver Osman KAAN
Trabzon Akçaabat Eğitim Merkezi Öğretmeni