Gerçek şu ki, ülkemizde yaygın biçimde görülen bir “Ramazan Müslümanlığı” algısı var. Bir ankete göre, Ramazan ayında halkımızın % 60’dan fazlası sürekli ve düzenli, yaklaşık % 30’u da zaman zaman oruç tutuyor. Hiç oruç tutmayanlar sadece % 8. Ramazan’da yaygın olarak oruç tutan, Kur’ân okuyup dinleyen, teravih namazlarına giden, zekât ve infaklarını özellikle bu ayda cömertçe veren Türkiye insanı, Bayram’la birlikte, adeta bıçakla kesercesine ibadet hayatına neredeyse son vermektedir. Yine bir ankete göre, ülkemizde beş vakit namaz kılamayanların oranı % 70’i bulmaktadır; namaz kılanlar da çoğunlukla sabah namazına kalkamamakta, bazı vakitleri kazaya bırakmakta, namazda huşû problemi yaşamaktadır. Ülkemizde oruç, Bayram namazı, Cuma namazı, kurban gibi ibadetlere daha fazla rağbet edilmesine rağmen, yazık ki beş vakit namaz büyük oranda ihmal edilmektedir. Denilebilir ki, Meryem/59. âyette tanımlandığı biçimiyle, “namazlarını zâyî eden” ve bu sebeple de “tutkularının peşinde sürüklenen” bir toplum manzarası arz etmekteyiz. Bir aylığına “haz ve hız” merkezli hedonist yaşam biçiminin esaretinden kurtulma çabasına giren insanımız, Bayram’la birlikte “nerde kalmıştık” dercesine yine o kirli hayatın kirli atmosferine dalabilmektedir. İşte namazın bir ömür boyu, günde beş vakit bizi hiç yalnız bırakmamasının hikmeti de burada yatmaktadır…
Bilindiği gibi, sağlıklı ve reşid olan her müslümana farz olan oruç senede bir ay kapımızı çalar; varlıklı müminlere farz olan zekât yılda bir kez verilir; imkan ve yol bulabilen müminlere farz olan hac da ömürde bir kez yapılır. Şükür ki, müminlerin ömür boyu Allah (c.c) ile sürekli ve kesintisiz bir irtibat kurmaları, tevhîd inancını ve kulluk bilincini diri tutmaları, pekiştirmeleri için farz kılınan namaz ibadetimiz var. Yılda bir kez değil, bir ay değil, bir ömür boyu her gün beş vakit huzur-u ilâhîye çıkıp Allah (c.c) ile buluşma fırsatı... Bitmeyen, tükenmeyen, sürekli tekrarlanan bir ibadet... Mümini günde beş kez “Mirac”a taşıyan, günlük hayatın bunalım ve sıkıntılarından kurtarıp ferahlatan, kulluk sözleşmesini yenilemesine vesile olan “Cennetin anahtarı”... Bu hikmete binaen Rabbimiz buyuruyor:
“Beni hatırlamak için namazı ikâme et / gereği gibi, sürekli ve düzenli namaz kıl!” (Tâhâ 20/14) Rabbimizle irtibat kopmamalı, aksine sürekli ve düzenli olmalıdır. Allah Rasûlü (s.) “Amellerin en hayırlısı, az da olsaa devamlı olanıdır” (Buhari, iman 32) buyurur. Allah’dan kopuk bir hayat anlamsızdır.
İşte bir “tevhid eylemi” namaz, kula Rabbini sürekli hatırlatan bir ibadettir.
Bu sebeple, ibadetlerimiz devamlı olmalıdır. Bunun için de namaza sarılmak zorundayız. Günde beş vakit kıldığımız namazlarla ancak sürekli diri ve dinamik kalabiliriz. Namaz biterse, biz biteriz; namaz biterse insanlığımız biter, kulluğumuzu unuturuz, Rabbimizi unuturuz; -Allah korusun- o zaman da Rabbimiz bizi unutur/ihmal eder ve dahası, bize kendi nefsimizi unutturur (Tevbe 9/67, Haşr 59/19).
O halde, “Kur’ân ayı” olan Ramazan’daki Kur’ân’la bütünleşme çabalarımız, her gün en az on âyet okuyup onun “hayat verici ilkelerine” (Enfal 8/24) sarılarak dirilmeye ve diri kalmaya dönüşmelidir.
Zekât, sadaka ve infaklarımız, bu dünyada bizi kirlerimizden arındırmaya devam etmeli ve böylece inşaallah, öbür dünyada da Cehennem ateşinden âzâd olmamıza vesile olmalıdır.
Ve sırf Allah rızası için tuttuğumuz oruçla kuşandığımız “takvâ zırhı”nı çıkarıp atmamalı, aksine onu daha da güçlendirmeliyiz. Orucun amacı olan “takvâ”yı sürekli kılmanın yolunu da Rasûlüllah (s.) bize öğretmiş; Ramazan ayını takip eden Şevval ayında altı gün oruç tutmayı tavsiye buyurmuştur. Ramazan ayını oruçla geçirip buna Şevval’den altı gün ilâve eden kişinin bütün yılı oruçlu geçirmiş olacağı (Müslim, Sıyâm 204) müjdesini veren Peygamberimiz (s.), böylece yıl boyu oruç atmosferinden kopmamayı önermiştir. Şevval orucunu bayramın hemen arkasından peş peşe tutmak daha faziletli olmakla birlikte ay içerisinde aralıklı olarak da tutulabilir. Kaza veya adak oruçlarını bugünlerde tutmakla da aynı sevap elde edilir. Bazı âlimler, “Kim iyi bir amel işlerse, kendisine bunun on katı ecir vardır” (En’âm 6/160) âyetinden hareketle, Ramazan orucunun on aya, altı gün Şevval orucunun da altmış güne karşılık olduğunu ve böylece bütün yılın oruçlu geçirilmiş sayılacağını söylemişlerdir.
Nasıl ki Recep ve Şaban, Ramazan’a hazırlık ise, Şevval de Ramazan’ı sürekli kılma vesilesidir.
Abdullah Yıldız / TİMETURK
06.09.2011 01:08:00