Şiddet, karşısındaki kişiye otorite sağlamak, onu sindirmek için uygulanan zarar verici davranış türüdür. Güç ve baskı uygulayarak ruhsal ve bedensel zarar veren hareketlerin tümüdür. Şiddet sadece kaba kuvvet değil ile sözlü ve davranışlarla da uygulanmaktadır.
Kısaca Kadına yönelik şiddetin tarihsel gelişimi;
İnsanlık tarihi ile paralel olarak günümüze kadar ulaşan en kötü olgu ŞİDDET olgusudur. Yapılan araştırmalara göre arkeologlar kadınların fiziksel şiddet yaşamalarının kökenini 3000 yıl öncesine kadar götürmektedir. Çünkü buldukları erkek mumyaların kemiklerinde %9-20 kırığa rastlanırken, kadın mumyalarda bu oranın %30-50 olduğunu gösteriliyor. Eski Roma yazıtlarında erkeklerin kendilerinden izinsiz oyunlara katıldıkları, zina yaptıkları için eşlerin cezalandırmak, boşamak ve öldürmek hakkına sahip oldukları yazılmaktadır (Aslan1998).
Orta çağda ise erkeğin kadına karşı zor kullanmasında bir sınır olmadığı, erkeğin kadını kendi malı saydığı ve ona yapabileceği iyiliğinde kötülüğünde kendi hakkı olduğunu görmektedir. Kadına yönelik şiddete ilişkin yasal ve tıbbi çalışmalar ise 1800'lü yıllara kadar yapılmamış 1800 lü yıllarda bazı çalışmalar yapılmış ve kadına yönelik şiddeti suç sayan ilk yasa Maryland'de 1883'de çıkarılmış.
Türkiye'de de yüzyıllar boyunca, erkeğin eşini ya da kızını dövmesi, erkeğin hakkı ve hatta 'görevi' olarak kabul edilmiş,"kızını dövmeyen dizini döver" yaklaşımı ile adeta desteklenmiştir (Vatandaş 2003).
Türk milleti kadına en çok değer veren bir din ve kadına en çok değer veren bir peygambere sahip olmasına rağmen kadına yönelik şiddetin geçmişi ne yazık ki çok eski. Böyle olmasına rağmen Türkiye'debu konuyu ele alan konu hakkında bilimsel çalışmalar yapanlar ve bu çalışmaların gündeme gelmesi son elli yıl içerisindedir. (Vatandaş 2003). Bu konuda ağabey- baba dan görülen şiddet, yahut diğer aile bireylerinden veya çevreden görülen şiddet değil, aile içinde kocanın karısına uyguladığı şiddet hakkında araştırmalar yapılmıştır.
Şiddet sadece bizim değil tüm dünyanın sonuçları en acı biten olgusudur dedik. Amerika Birleşik Devletleri (ABD)'nde 1884 yılına kadar, erkeğin eşini dövmesi yasal
olarak kabul edilmekteydi. 18. ve 19. yüzyılda İngiltere'de erkek, ailesi üzerinde bütün
haklara sahipti. Erkeğin eşini kontrol edebilmesi için, baskı ve şiddet dâhil herhangi bir
yola başvurması, işaret parmağından kalın olmayan bir sopa ile dövmesi yasal kabul
edilmekteydi. Bu, 1920'lerde tüm eyaletlerde e, en azından yasalarda ceza kapsamına
alınmıştır (Heisse 1993; Hills 2003).
" Dünya da her 3 kadından biri en az bir kere şiddete maruz kalıyor." Dedi ve Şiddetin sadece erkeğin kadını dövmesi değil çalışmasına izin vermemekten, akrabalarıyla görüştürmemeye, psijkolojik baskıdan ekonomik sıkıntıya kadar pek çok hareketi kapsıyor. Eleneor Roosevelt'in şöyle bir sözü vardır. "İnsan hakları ihlali nerede başlar? Evlerimizde. Eğer bu haklar evlerimizde yoksa başka yerde anlamı yoktur."
Türkiye'de Kadına Yönelik Şiddet:
. Kadının maddi yönden yetersiz olması ile paralel giden şiddet konusu Özellikle Dünya'da 1970'lerden itibaren önem kazanan şiddet sorunu ülkemizde 1980 li yıllardan itibaren konuşulup tartışılmaya başlamıştır. 17 Mayıs 1987'deki "Dayağa Hayır" yürüyüşü kadınların şiddete karşı ilk toplu tepkileri olmuş ve kadın hareketleri bundan sonra daha fazla gündeme gelmeye başlamıştır. Günümüzde kadına yönelik şiddet öyle boyutlara ulaşmıştır ki ; günlük en az iki kadın cinayeti işlenir olmuştur. Boşanan erkek karısını başka biri ile görmeye dayanamamakta, yoksulluğa mahkûm etmekte, toplumda oldukça zor duruma düşen "boşanmış kadın "yaftasını vurmakta ve onu boşamakta da tereddüt etmemektedir. Toplumumuzun bir takım değer yargılarına ters düşen hareketleri ve kadına şiddeti uygulamaktan kaçınmamaktadır.
Şiddete aslında kadın üzerinde üstünlük kurmayı amaçlayan baskılardır. Şiddet gören kadın isteyerek bu şekilde yaşamayı seçmez. İlk dönemlerde önemsiz kabul edilen günlük hayatta kadını aşağılayan bu durum zaman geçtikçe hayatın döngüsel bir parçası olmaya başlar. Şiddete maruz kalan kadının gittikçe duygusal bağları gittikçe zayıflamaya başlar. Ancak eşini ve evini terk ederse daha büyük bir şiddet ortamının içine düşecektir. Sosyal çevreden, aileden destek alamayacağı korkusu ile evliliği sürdürmeye çalışır. Kadın fiziksel, sosyal ve ekonomik açıdan yetersiz olduğu için karşı koyamaz.Tüm dünyada kadınlara kocaları, babaları, erkek kardeşleri ya da sevgilileri tarafından şiddet uygulanmaktadır.. Aile içinde kadınlar yaşadıkları şiddetin sorumlusu olarak görülmekte, şiddetin hak edildiği inancı toplumda yaygın biçimde varlığını sürdürmektedir.
Şiddet Gören Kadın ne yapıyor;
Şiddet gören kadının en belirgin sıkıntısı "benliğini yitirmesidir." Kendisine takılan lakaplarda( beceriksiz, aptal, geri zekâlı vs.) sıfatların gerçekten kendisinde olduğunu kabullenmeye başlıyor.
Şiddet gören kadın "kendini suçluyor". Erkek "neden sözümü tutmadın, tutsaydın bunu yapmazdım" dediğinde kadın artık sürekli onun dediğini yapmamanın cezası olacağını düşünüyor ve hak ettiğine inanmaya başlıyor. Şiddet gören kadının en sıkıntılı durumu her konuda "korkmaya "başlamasıdır. Kabuslar görür, uykusuzluk çekiyor, yardım istediği kişilere zarar vereceğinden korkar duruma geliyor ve sürekli bu korkular ile yaşamaya başlıyor ve bu duygu en baskın duygusu oluyor.
Şiddet gören kadın: kendisinin önemli olmadığı kanısına varıyor ve her şiddete maruz kaldıkça hatanın kendinde olduğunu kabul eder duruma geliyor.
Şiddet gören kadın: Yuvasının, ailesinin, evlatların güvenliği için sessiz kalıyor, durumundan utanıp ve yalnızlığı tercih ediyor. Erkek ailesi ve arkadaşları ile görüşmelerini bile kontrol altına almışsa toplumsal desteği de azalıyor ve iyice yalnızlaşıyor.
Devam EDECEK
07.03.2015 14:08:43