Rahman olan Yüce Allahın çok kıymetli misafirleri,
Bu mübarek Arefe gününde, bu mübarek Arafat meydanında hepinize en kalbi selamlarımı sunar, haccınız mebrur, bereketli dualarınızın makbul olmasını niyaz ediyorum. Cismen o mübarek iklimde sizlerle birlikte bulunamasam da, ruhen ve kalben aranızda olduğumu belirtmek istiyorum.
Şu anda sizler, dilleri, ırkları, renkleri ve kültürleri farklı, fakat imanları ve gönülleri bir, milyonlarca Müslümanla bir aradasınız. Haccın en önemli rüknünü yerine getirmek üzere, sayısız peygamberin, Peygamber Efendimiz ve sahabenin hatırasıyla dolu mübarek mekânda, Arafat’tasınız.
Hz. Âdem’in çocukları olarak hepimizin Allahın huzurunda eşit olduğumuzu, topraktan yaratılıp bir gün yine toprağa döneceğimizi hatırlatan bu müstesna mekânda, Allah’ın selamı ve rahmeti üzerinize olsun.
Arafat mahşerini yaşayan Muhterem Hacılarımız,
“Hac nasıl (olmalı)dır?” diye sorduklarında Allah Rasulü kısaca: “Hac, Arafat’tır” cevabını vermişti. “Hac, Arafat’tır” demek, hakikati bilmek, tanımak, anlamak, kavramak demektir. Diğer bir ifade ile ârif olmaktır, marufa, marifete, Marifetullah’a ermektir. Dirilişi, mahşeri, mahkeme-i kübra öncesi bekleyişi, ölmeden önce ölmeyi, hesaba çekilmeden önce muhasebe yapmayı bilmektir. Arif olan anlar, Arafat’ı idrak eden, hacı olur, Arafat’ı kavrayan marifeti bulur. Arafat, arif olma yeridir. Arafat, marifeti yakalama yeridir. Arafat önce kendini bilme, kendini bulma deneyimidir. “Kendini bilen, Rabbi’ni de bilir” fehvasınca, önce kendini tanıma, ardından da Rabbini tanımadır.
Arafe günü, en bereketli zaman ile en mübarek mekan birleşir ve kutsal Arafat iklimi ortaya çıkar. Arafat, tıpkı Rahmet Elçisi gibi yüzünü Kabe’ye çevirip, sırtını Rahmet Dağı’nın eteklerine verip, ilahi rahmete nail olabilme arayışıdır. Bütün Müslümanların derdine derman bulabilme, günahlardan sıyrılabilme, cehaletten kurtulup marifetullaha erişebilmek için bulunmaz bir irfan ve marifet mektebidir.
Yüce Allah hepimizin ilmini, irfanını artırsın, hepimizi marifete erdirsin…
Hz. İbrahim’in davetlileri olan değerli kardeşlerim,
Vakfe, duruştur, duruşmadır, durulaşmadır. Vakfe, vakarlı ve kararlı bir duruştur. Arafat vakfesi, insanın kıyamet günü Allah’ın huzurunda bekleyişini hatırlatır. Vakfe, Arafat meydanında heyecanla, korku ve ümit arası bir bekleyiştir. O, mü’minin, Rabbi’nin huzurunda imanla, sebatla, umutla gerçekleştirdiği bilinçli bir duruştur. Bütün Müslümanların kardeş olduklarını, Hz. İbrahim’in milleti üzere tek bir din ve millet olduklarını, yekvücut olduklarını ispatlayan şanlı, asaletli bir duruştur.
Vakfe, adeta ahiretteki büyük mahkeme öncesi yapılan bir duruşmadır. Vakfe, inananların nefisleriyle hesaba çekilmeden evvel hesaplaşmasıdır. Akşama kadar can u gönülden yakarıştır, günahlardan arınmadır, durulaşmadır. Burada hacı, kendi kendisini sorgular; hayata gelişin gayesini, bu hayatın sonunun ne olacağını, hayatın amacını yeniden sorgulama imkânı bulur.
Cenabı Allah bizleri duruşu olanlardan, durulaşanlardan, duruşmada berat edenlerden eylesin…
Milyonlarca Müslüman arasından seçilen bahtiyar kardeşlerim,
Arafat’ta vakfe, bütün dünya Müslümanlarını temsilen gelen heyetlerin oluşturduğu dünyada eşi benzeri görülmeyen bir zirvedir. Sadece halkı Müslüman olan ülkelerden gelenlerin değil, diğer ülkelerde yaşayan Müslümanların da katıldığı bir Dünya Müslümanları Buluşması’dır. Geçmişte olduğu gibi, dini, ilmi ve ictimai meselelerini konuşup çözüme kavuşturabilecekleri düzenli bir zirve olmasa da, gönüllerin, ruhların buluşması vardır orada. Dilleri, tenleri, ırkları, renkleri, kültürleri ve coğrafyaları farklı olmasına rağmen, inançları, duyguları, dertleri, dilekleri ve duaları aynı olan milyonların yürekleri ve yanık yakarışları vardır vakfede. Bu milyonların içinde nice Allah dostu, gönül eri, takva ehli, duaları makbul ve hacları mebrur olanlar vardır kim bilir?
Rahmeti ve mağfireti bol olan Rabbimiz, hepimizi bağışlananlardan eylesin…
Gönüllerini Beytullah sevgisiyle dolduran bahtiyar hacılarımız,
Hayatımızın en anlamlı yolculuğu olan hac, biz müminler için tam anlamıyla bir dönüm noktası olmalıdır. Adeta mahşeri yaşayanlar olarak, hac sonrasında elde ettiğimiz beyaz sayfaları korumaya özen göstermeliyiz. Geçmişte yapılan hatalar, işlenen günahlar artık bağışlanmış olarak geride kalmalıdır. Hacdan öncesi ile hacdan sonrası kesin bir şekilde birbirinden ayrılmalıdır. Bu anlamda haccımız, her birimiz için bir silkiniş, diriliş ve yeniden doğuş olmalıdır.
Yüce Rabbimize dua edelim de bütün kardeşlerimize bizim gibi haccı nasip eylesin. Bütün dünya Müslümanlarına aydınlık bir gelecek nasip etmesi için, tüm insanlığın İslâm’la kurtuluşa ermesi için Yüce Mevlamıza dua edelim.
Rabbim haccımızı makbul eylesin, gayretlerimizi karşılıksız bırakmasın, hatalarımızı bağışlasın! Başta cennet vatanımız olmak üzere, tüm İslam alemini her türlü kötülükten, musibetlerden korusun. Milletimizin dirlik ve düzenini daim eylesin.
Bu vesileyle şahsım ve teşkilatım adına hepinizin Kurban Bayramınızı tebrik ediyor, en kalbi selamlarımı sunuyorum. Bu mübarek zamanların ve mekanların hürmeti ve bereketiyle Yüce Allah bizlere Rasülünün duasında ifade buyurduğu gibi “Ğayra hazâyâ velâ nedâmâ” ‘mahcubiyet ve nedametin olmadığı’ hayırlı bir gelecek nasip eylesin. Yüce Rabbimizden evlerinize sihhat ve afiyet içinde, “sâlimen ve gânimen” dönmenizi, durulaşmış gönüllerinizle bizler ve hacca gelemeyenler için de dua etmenizi diliyorum.
Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun…
Diyanet İşleri Başkanı
15.11.2010 12:01:00