Bir Aşk Hikayesi

Dondurucu   bir  kıştı.

Kar  yağdı  yağacaktı. İstanbul  semalarında  kirli  bir  sis  hakimdi.

Havada  uçuşan  martılar  çığlıklarıyla  kulakları  tırmalıyor; boğazın  hırçın  dalgaları  birazdan  çıkacak  fırtınanın  haberini  veriyordu.

Çarşı  pazar  kışa  rağmen   halen  alışverişteydi.          

Meydanda  satış  yapan  simitçi  ve  salepçilerin  çığırtkanlıkları  hoş  bir  harmoni  oluşturuyordu.                                                                                 

 Kimileri  markalı  ve  sıcak  mağazaları  tercih  ederken,  kimileri  de  bütçesine  uygun  işportacılarda soluğu  alıyordu.                                                                             

Eminönü  her  zamanki  gibiydi  anlaşılan.

Telaşlı, heyecanlı, kalabalık?

*

Kar  taneleri  usul  usul  düşmeye  başlamıştı.

Bense  yorgun  bedenimi  o  ihtişamlı  Yeni  Caminin  şadırvanına  dayamış, üşümemek  için  parkama  sıkıca  sarılmıştım.

Eminönü  Camii? Nam-ı  diğer  Yeni  Camii.

Ne  zaman  yolum  İstanbul?a  düşse  o  kocaman  minarelerinin  gölgesinde  dinlenir, namazgahında  huzurla  secde  ederdim.

Hele  ikindi  ezanlarında ,  Eminönü  camisi  ile  Süleymaniye  camisi  müezzinlerinin  serenatı  büyüleyici  bir  etki  bırakırdı  üzerimde.

Halen  tazeliğini  koruyan  bir  sürü  hatıram  canlandı  gözlerimde.

Kimi  zaman  üzmüş, kimi  zaman  da  mutlu  etmişti  beni  bu  şehir.

Bazen  bir  aşka  mahküm  etmiş, bazen  de  aşksız  bırakmıştı .

Renkli  alemim,  hayal  şehrimdi  burası.

Dalıp gitmiştim  bunları  düşünerek.

Soğuğa  ve  üşümeme  aldırmadan?

 Birden ,  okunan  Cuma  salası  ile  irkilmiş; artık  gitme  vaktimin  geldiğini  anlamıştım.

Yağan  kara  aldırış etmeden  süratlice İETT  otobüs  durağına  yönelmiş, bineceğim  otobüsün  güzergah  numaralarını  takibe  başlamıştım  bile.

Eyüp?e  gidecektim.

Cumayı  Eyüp  Sultan da  kılmaktı  niyetim.   

Sonra  da  o  yüce  sahabeye  edeple   selam  verecek, yolunun  yolcusunu  ziyaret  için yine  ondan  müsaade  isteyecektim.

*

Ömrünü;  ülkesine, milletine  ve  İslam?a  hizmetle  geçirmişti.   

Hocası  Seyyid  Abdülhakim  Arvasi  hazretlerine  biat  etmiş, Ehl-i  sünnet  reçetesini  bizzat  onun  elinden  almıştı.

Halıcıoğlu  Askeri  Lisesinde  okumuş,  eczacılık  fakültesini  bitirmişti.

Aynı  zamanda  hocasının  emriyle  Kimya  Yüksek  Mühendisliği  de  tahsil  etmiş  ve  Türkiye?nin  ilk  Kimyageri  olmuştu.

Talebeliği  ve  meşguliyeti  hiçbir  zaman  onu  Ehl-i  sünnet  itikadından  alıkoyamamış;  başarılarının  sırrını  hep  buna  bağlamıştı.

Albay  rütbesiyle  Askeri  okullarda  hizmet  etmiş, binlerce  talebe  yetiştirmişti.  Hocası  Seyyid  Abdülhakim   Arvasi  Hazretlerinden  seneler  boyunca  öğrendiği  Ehl-i  Sünnet  bilgilerini, islamiyeti  ve  hakikat  ilminin  gereklerini   öğrencilerine  anlatmıştı.

Kitaplarında ; din, astronomi, fizik, kimya, tıp, matematik  gibi  ilimleri konu  almış, İslamı  anlama  ve  tanıma  noktasında  insanlara  ebedi  saadet  yolunu  göstermişti.

Sohbetlerinde :  ??Ehl-i  Sünnet  alimlerini  tanıyabilmek  ve  aralarında  bulunmak  büyük  bir  nimettir. Resulullahın  yolu; onların  gösterdikleri  yoldur.Dünyada  ve  ahirette  saadete  kavuşmak  isteyen  büyüklerin  yoluna  sımsıkı  sarılsın. Devletinize  ve  milletinize  hizmet  edin. Asla  fitne  çıkarmayın??  buyururdu.

O,  bir  İslam  alimi  ve  mütefekkiriydi.

O, doksan  yıllık  ömrünü  bu  dava  için  yaşamıştı.

Siyasetten  hep  uzak  durmuş, şanı  ve  şöhreti  hiç  benimsememişti.

O,  sevenlerinin  biricik  aşkı  ve  ??ışık?? ıydı.

*

Cuma  namazını  eda  etmiş, Eyüp  Sultan  hazretlerinin  yüce  makamlarından  edeple  ayrılmıştım.

Namazdan  önce  usul  usul  yağan  kar , birden  şeklini tipiye  çevirmişti.

Göz  gözü  görmüyordu.

Kabristanlığa  çıkan  yol  karla  dolmuş, Cuma  ziyaretçilerine  geçit  vermiyordu .

Dallarındaki  karın  ağırlığından  olsa  gerek , yola  doğru  uzanan  çamların  arasında  düşe  kalka  patika  yolu  tırmanmaya  çalışıyordum.

Karların  altında  masum  bir  şekilde  yatan  ve  ziyaretçilerini  bekleyen  ebedi  Eyüp  Sultanlılara  selam  veriyor, caminin  avlusunda  okumaya  başladığım  Yasin-i  şerifi  onlara  duyurmaya  ve  hediye  etmeye  çalışıyordum.

Heyecanlıydım.

Birazdan,  örnek  yaşantısıyla  sevenlerine  ışık  olan   kıymetli  hocamıza  kavuşacaktım. 

Ve?

Üstünde  biriken   karları  temizleyecek  ve   sadece  ??Hilmi??  yazan  namsız, nişansız, işaretsiz  kabir  taşına  sıkıca  sarılacaktım.

 

Abdurrahman  KARAL

Fikir ve Düşünceleriniz için abdurrahmankaral@hotmail.com


01.09.2009 16:43:00