Rabbimin rızası için nefsimizle mücadele etmeyi öğrenmenin en büyük yolu olan bu mübarek günlerin yani bir Ramazanı Şerifinde sonuna yaklaşıyoruz. Sahurlar iftarlar derken şerefe, ardından arife geldi ve nerede o eski bayramlar diyeceğiz, hatta bu bayram nerede eski yüzyılın bayramları diyebiliriz. Sizi bilmem ama ben bir de nerede "o arifelikler" diyeceğim.
Her arife günü içimdeki çocuk kıpırdanır, memleketimize has olan, çocuklara verilen arifelik denen çerezi toplamak isterim. Sizleri bilmem ama benim içimde kalmıştır. Çok heveslendim ama göndermediler beni "arifeliğe" .Bende apartmandaki çocuklarla birlikte kendi çocuklarımı göndermek istedim, bilinçaltımda ben gidiyormuşum gibi olacaktı herhalde ama gönderemedim, gitmedi keratalar, herhalukarda içimde kaldı.
Ne güzel olurdu şimdi, arifelik toplayacak yaşta ve Aşkale'de olsaydım, bayramlıklarımı giyinip, elimde arifelik torbası, yanımda arkadaşlarım Makasçı Sadettin dayının kızı Melahat, Hacı Hamdi Beyin kızı Akile, Yaylalı Nurettin eminin kızı Birgül'le birlikte Ulviye babaanneye, Asime Abaya, Rabiye abaya, Nurcemal Hanıma ya da Yaylalı teyzeye gidip "arifeliğimi ver" demek. Akşama kadar kapı kapı dolaşıp bin bir emekle topladığım, fındık, ceviz, şeker ve de en çok verilen kabuklu fıstığı dedeme göstermek, kardeşlerimle hangimizin daha çok topladığının tartışmasını yapmak, hatta "benim arifeliğim seninkinden çok" diye kavga edip, o arada onun torbasından da bir avuç yürütmek.
Arifeler yine aynı arefe, bayramlar yine aynı bayram da insanlar değişiyor. Gerek huylar gerek alışkanlıklar gerek yüzler. Birileri konuyor birileri geçiyor bu handan. Han aynı han yolcular değişik, bayram aynı bayram bayramcılar değişik.
Yine bayram hazırlıkları yapılıyor,yine baklavalar börekler açılıyor,aynı tariflerle yapanlar değişmiş.Eskiden kapı,halı,cam elle silinirdi şimdi makinelerle.o tahta eşikler,yada odaların halıda kalan boş yerlerini kapatan muşambalar tahta fırçalarıyla kar beyaz olana kadar fırçalanırdı.Ev hanımları yorgunluktan uyuyamadıklarını söylerlerdi ama şimdiki rahatlık hastalığı olan "depresyon" dan haberleri yoktu,belki bedenen yoruluyorlardı ama ruh halleri sağlamdı.
Yok diye kimseler ağlamazmış eskiden biz yokluklara alıştık, hiçbir şey yok şimdi maddi değil manevi yokluğun boyutu büyük. Evlerde bayram etmiyor çoğu insan, öylemiydi eskiden, evler en az üç gün dolar boşalırdı misafirle. Şimdi kendi büyüklerini ziyaretten aciz insanlar. Bayramı bahane edip evden uzaklaşıyor, uzaklaşsınlar bakalım, kendileri de yaşlanıp ev büyüğü oldukları zaman kimi yanlarında bulacaklar acaba? Belki evlerinde tek başına bayramı geçirecek, beklide yaşlılar evinden bir soranları olmayacak.
BAYRAM, büyük küçük herkeste aynı heyecanı uyandıran insanları birbirlerine bağlayan en anlamlı günle, milli ve dini bayramlarda ruhlar yücelir, yaralar sarılır, hayaller gerçekleşir, yüzler sevgiyle aydınlanır. Bayram, yaradılış mucizesiyle dolu olan hayatın manasının anlaşıldığı, gerçek manayı anlayan kalplerin kanatlandığı, gönüllerdeki merhamet ve şefkatin bütün millete mal edildiği, mutluluğa giden kapıların açıldığı gündür.
Bayram, yetimin, öksüzün acısına ortak olmanın verdiği manevi hazzın, inançlarımıza gösterdiğimiz hassasiyetin evlerde, sokaklarda binlerce sevgi dolu çehrenin ortak sevincin adıdır.
Yeni yüzyılda eski bayramları özlemek değil de bayramlara gereken özeni göstermek dileği ile?
Bayramlar aynı bayramlar, kendimizi kandırmayalım?
08.07.2015 12:34:22