Kovid-19 kaynaklı vefatlar, aşılama, ABD’de darbe teşebbüsü havasında geçen günler derken Almanya’daki yaklaşan seçimler Türk basınında henüz geniş yankı uyandırmaya başlamadı. En az ABD’deki seçimler kadar Türkiye için önemli olan Almanya’daki seçimler, Türkiye’nin gerek ekonomik bakımdan gerek siyasi bakımdan Avrupa’daki en büyük müttefiklerinden birinin nasıl yönetileceğinin belirlenmesi açısından önemli. Bu köşede yazdığım ilk yazılardan biri “Alman Polisinin Sağ Gözü Kördür” başlıklı Türkiye Cumhuriyeti’nin eski Almanya Büyükelçisinin konferansından edindiğim bilgiler ve izlenimlerdi. Büyükelçi 2017 yılında Almanya’da yükselen sağcılığa dikkat çekmiş, Türklere karşı yapılan saldırıları anlatmış ve Alman otoritelerinin bu konuda yer yer duyarsız davrandığını belirtmişti. Merkel ise siyasi kimliği olarak birleştirici ve Alman toplumunun göçmenlerle zenginleşen çeşitliliğine vurgu yaptığı politikalar izliyor. Öyle ki Merkel hükümeti; ırk, din, cinsiyet, göçmenlik nedenleriyle yayılan nefret söylemlerinin önüne geçmek için fikir özgürlüğünü kısıtladıkları iddialarına göğüs gererek sosyal medyayı yasal olarak düzenleme etme yoluna gitmişti. Ancak bu durum Avrupa genelinde yükselen faşizme, Almanya’nın içinde artan Nazi sempatisine her zaman çare olmuyordu. Eylülde gerçekleşecek seçimlerde de aşırı sağcı partilerin nasıl bir karşılık bulacağı Avrupa’da esen rüzgarların nereye yöneleceği açısından hayati önem teşkil etmekte. Zira nüfusu, ekonomik gücü ve Avrupa Birliği’ndeki lider rolü ile Almanya’da esen rüzgârın Avrupa’yı etkisi altına alması pek de zor olmamakta.
İşte böyle önemli bir pozisyonda olan Almanya’da, Merkel’in partisi Hıristiyan Demokratların yeni lideri olarak 2015’deki mülteci krizinde Merkel’in mülteci politikalarını destekleyen, daha liberal politikalar izleyen Armin Laschet seçildi. Bunun üzerinde Merkel’in koltuğunu yine Armin Laschet’in alıp almayacağı konuşulmaya başlandı. Ayrıca Armin Laschet, Türklerin yoğun Kuzey Ren Vestfalya eyalet başbakanı olması nedeni ile de Türk Armin olarak anılıyordu. Kurultaydaki konuşmasında birleştirici olmaya ve ekstrem grupların önüne geçmeye vurgu yapan Armin’in Türkler başta olmak üzere göçmenler tarafından da sevildiğini gözlemleniyordu.
Türk asıllı Uğur Şahin ve Özlem Türeci’nin aşı başarısı, mültecilere yönelik olumlu politikalarla bilinen bir siyasetçinin Almanya’nın en büyük partilerinden birinin başına gelmesi, Önde gelen medya şirketlerinin, Şahin ve Türeci’yi göçmenlerin Almanya’ya kazandırdığı değerler olarak basına taşımaları Almanya’nın aşırı sağın sesini kısmaya yönelik bir politika izleyeceğinin emareleri bana kalırsa. Yani Almanya rotasını değiştiriyor dersek göçmen karşıtı, ırkçı politikalar izlendiğini iddia etmiş oluruz ki devlet politikası düzeyinde bunların görüldüğünü söylemek pek doğru olmaz. Ancak halkta kendine taban bulmaya çalışan aşırı sağcılık ve ırkçılığın da Alman toplumunun ekstrem partilere seçim zaferi kazandırmaması ile düşüşe geçeceğine dair umut ışıklarının yandığını söylemek mümkün.