Vatan, doğup büyüdüğümüz; üzerinde yaşayıp barındığımız, gerektiğinde uğrunda canımızı vereceğimiz toprak parçasıdır. Vatanın geniş manada tarifi ise ülkedir, memlekettir.
Devlet ise, belli bir vatanda yaşayan insanların, egemenlik ve bağımsızlık temelinde meydana getirdikleri siyasi teşkilatlanmadır.
Bir milletin var olabilmesi, devletin varlığına; devlet de vatanın varlığına bağlıdır. Vatan olmazsa millet de, devlet de olmaz. İnsanlık şeref ve haysiyeti hiç kalmaz. Bunların muhafazası ise vatanı sevmek, savunmak ve korumakla mümkündür.
Vatanını seven insanların vatana bağlılıkları sebebiyle uğrunda her şeylerini seve seve feda edebilecekleri bazı kutsal değerleri vardır ki bunların başında vatanı korumak gelir. Çünkü vatanı korumak; dini, imanı, namusu korumaktır. Gerektiğinde bu uğurda canlar feda edilir. Vatanı sevmek kadar korumak da önemlidir.
Üzerinde yaşayacağı vatanı olmayanın evi, barkı ve mülkü olmaz, namusu tarumar olur. Millet ile vatan, ruh ve ceset gibidir. Devletsiz, vatansız bir millet yetim; milletsiz vatan da harabe bir ev gibidir. İnsanın en esaslı görevlerinden birisi de vatanını sevip sevdirmesi ve ona gereken hizmeti yapmasıdır.
Vatan bizim anamız, bizler ise onun kıymetini bilen ve ona can feda eden evlatlarıyız. Din, can, mal, namus ve evlat vatan ile muhafaza olunur. Kendi menfaatlerini vatanın ve milletin menfaatine tercih eden bir kimse vatan ve milletine ihanet etmiş olur.
Vatan; sağlam ve güvenli sığınağımız, evimiz ve ibadethanemizdir. Bu dünyanın nimetlerini o hanede kazandığımız gibi, cenneti ve ebedî saadetimizi de yine orada kazanacağız.
Tarihe altın sayfalarla yazılmış eşsiz bir destan olan "Çanakkale Zaferi" ne atılan imzada ana dili, etnik kökeni değişik olmasına rağmen, yüz binlerce gazi ve şehit vatan evlâdının izi bulunmaktadır. Bu, milletimizin gönlünde yer eden, "Vatan sevgisi imandandır" inancının tezahürüdür.
Üzerinde yaşadığımız vatanımızın her karışı binlerce şehidin kanıyla yoğrulmuştur. Vatanımız için içimizde daima fedakârlık duygularını besleyip ona hizmet arzusunu yüreğimizin derinliğinde daima duymalıyız.
Menfaatlerine dokunulduğu için, yaşadıkları ülkeye düşman olan, vatanını, milletini, devletini, devletinin yöneticilerini sevmeyenler nankör ve tehlikeli insanlardır. Böyle olanlar ailelerinin, ülkelerinin hatta insanlık âleminin yüz karası olurlar.
Vatan birbirini sevip sayan fedakâr ve gayretli evlatlarının omuzlarında yükselir. Bir insanın ailesine karşı fedakârlığı bir ise, vatanına, devletine ve milletine karşı bin olmalıdır.
Vatan şairimiz Mehmet Akif de bir şiirinde vatan sevgisini için:
"Sahipsiz olan vatanın batması haktır,
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır."
Bir diğer beyitte ise:
"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda,
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda" dediği gibi bu güzel vatanımızın her karış toprağı şehit kanlarıyla sulanmıştır. Canımızla, malımızla O'nu korumak bizlere namus borcudur.
Vatanını sevmeyenler, idarecilerine İslami hassasiyet içinde olmasına rağmen iftira atanlar, düşmanlarla bile işbirliği yapacak kadar alçalabilirler. Maalesef bu duruma düşenlerin ülkemizi ne duruma getirdiklerini hep birlikte gördük.
Ülkemiz birçok darbe girişimine maruz kaldı ve genelde hepsi başarılı oldu. FETÖ'nün son kanlı darbesi ve daha önceki denemeleri başarısızlıkla sonuçlandı.
Peki, Milletin kendisine emanet ettiği silahı, tankı, uçağı içinden çıktığı milletine çevirip ateş edebilecek kadar alçalan aşağılık FETÖ mensupları, neyi hesaba katmadı? Şimdi bunlara bir göz atalım:
- Allah'ın şaşmaz adaletini, daima haklının ve mazlumun yanında olduğunu hiç hesaba katmadılar.
- Cumhurbaşkanımızın anında halkı meydanlara davet edebileceğini,
- Milletimizin darbecilere bu kadar süratli bir şekilde reaksiyon göstererek anında meydanlara dökülebileceğini,
- Milletin; sandıkta tecelli eden iradeye, ölümü hiçe sayarak sahip çıkabileceğini,
- Milletin, sabahlara kadar meydanları tıklım tıklım doldurarak dayanışmanın en ince özelliklerini gösterebileceğini,
- Belediye araçlarının kışla girişlerinde yolu kapama amaçlı kullanılabileceğini,
- Tankların namlusuna kafasını sokmaktan çekinmeyen vatanperverlerin olabileceğini,
- Alçak uçuşla üzerinden ses duvarını aşarak geçen F-16'ya bıçak çekenlerin olabileceğini,
- "Ölürüm Türkiye'm" ve "Dombra" şarkılarının kamuoyunu etkileme gücünü,
- Jetler havalanmasın diye tarlasını yakan köylülerimizin olabileceğini,
- Kaynak makinesiyle tank kapağını açıp tankı etkisiz hale getirenlerin olabileceğini,
- Binanın çatısından uçağı etkisiz hale getirmek maksadıyla; F16'ya atlamaya kalkışan vatanperverlerin olabileceğini,
- Tanka doğru koşarak ''Mermin bitince bakalım ne yapacaksın" diye tanka kafa tutan vatansever gençlerin olabileceğini,
- Darbecilere karşı ölümü göze alarak tek başına kafa tutan bacılarımızı,
- Barlarda içki içen gençlerin bile darbeye karşı gelebileceğini ve anında meydanları doldurabileceklerini,
- "Allah'ım ne olursun bugün uykum gelmesin" diye dua ederek meydanları boşaltmak istemeyenlerin olabileceğini,
-"Cahil", " bidon kafalı", "göbeğini kaşıyan adam" diye aşağıladıkları milletin, ne kadar vatanperver olabileceklerini hiç düşünemediler.
- Üzerine al bayrağını örtüp, meydanı terk etmeyerek sabahlara kadar kaldırımlarda uyuyanların olabileceğini,
- Üzerine gelen tankın altına uçarak atlayanların olabileceğini,
- Kaçan tankı pijamayla kovalayanların olabileceğini,
- Havadaki helikoptere taş fırlatanların olabileceğini,
- Bomba yağdıran F16'lara; parmak sallayıp, "Ulan, onun bunun çocuğu, benzinin bitince nereye kaçacaksın?" diyenlerin olabileceğini,
- Ele geçirdiği tankı kullanmayı 3 dakika içinde öğrenip darbecilerin üzerine sürenlerin olabileceğini,
- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman SOYLU'nun TRT'nin ele geçirildiğini öğrendiğinde beline silahını takıp çevresindeki bir kaç adamıyla beraber ölümü göze alarak darbecilerin arasına dalabileceğini,
- Adalet Bakanı Bekir BOZDAĞ'ın Meclis'e bombalar yağarken "sığınağa gidelim" diyenlere, "Biz sığınağa gidersek milleti meydanlara nasıl çağırabiliriz, bizim işimiz gerekirse burada ölmektir" diye bağıracağını,
- Mahalle muhtarının namlu göğsüne dayanmışken darbecilere direnmeye devam ederek şehit olabileceğini,
- Tankın önüne geçip ellerini havaya kaldıran genç hanımların varlığını,
- Bir annenin 4 çocuğunu yanına toplayıp, "Birinizi dahi evde görmek istemiyorum. Sizi bugünler için yetiştirdim. Bugün ya devletin yanında olun, ya devletin yolunda ölün" diyebileceğini,
- Özel Kuvvetler Komutanının makamını teslim almaya gelen darbeci generali alnından vurup şehit olmayı göze alabilecek yiğitlerin çıkabileceğini,
-"Tatbikata çıkıyoruz" diyerek kandırılan Mehmetçiğe: "Sen, silahını vatandaşa mı çeviriyorsun, beni öldürecek misin evladım" diyen teyzelerin çıkabileceğini,
- Eline silah verilerek karakol basmaya yönlendirilen halen reşit bile olmamış 15-16 yaşındaki Kuleli Askeri Lisesi öğrencilerine: "evladım, sen vatandaşa silah mı çekiyorsun, ne yaptığının farkında mısın" diyerek şefkatle ikna edebilen emekli binbaşıların ortaya çıkabileceğini,
Ve daha nice gizli kahramanların ortaya çıkabileceğini hesap edememişlerdir.
Darbecilerin hesap edemedikleri en büyük husus ise: "Hani kâfirler seni tutuklamak veya öldürmek, ya da (Mekke'den) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır." Ayetidir. (Enfal Suresi: 30'ncu ayet)
İslam tarihi çok kalleş gördü ama bu derece bir kalleşlik hiç bir zaman yapılmamıştı.Allah bu aziz millete bir daha böyle günler yaşatmasın inşaallah. Çünkü Türkiye, İslam âleminin, mazlumların, mağdurların, mültecilerin, muhacirlerin tek umududur. Bu umudun devam etmesi elzemdir.