Battaniyelere sarılmış cesetler, yakılmış yıkılmış binaların altında yakınlarını arayan çocuklar, enkaz altından çıkardığı bebeği kucağına almış koşarken bir yandan Allahuekber nidaları atan, bir yandan da bebeğin yanağına öpücük konduran bir adam
Savaşın ortasında,vahşetin başkentinde artık tükenmiş insanlığın son demlerinin kanıtı bu görsel. Ambulansta yaralı oturan Ümranın fotoğrafı, bedeni kıyıya vuran Aylanın görüntüsü gibi bu fotoğraf da tüm dünya basınında geniş yankı uyandırdı.
Üç fotoğrafın da vatanı, acıların başkenti Suriye. Bebeği kucaklamışken bahşettiği mucizeye şükranlarını dile getirircesine, bu katliamın mutlak şahidi olduğuna kalpten inandığını gösterircesine Allahuekber diyen adamın videosu ise Doğu Gutadan. Suriye Muhalif Güçlerinin kontrol ettiği tek yerleşim yeri olan Doğu Guta;400 000 nüfuslu, Esad rejiminin hava saldırılarından önce de hali hazırda yiyecek ve ilaç yokluğu çeken savaşın yıktığı onlarca şehirden biri.
Basına yansıdığı kadarıyla son altı gün içinde 470i aşkın sivilin hayatını kaybettiği şehirde yapılan katliam, medeniyeti ve barışı kovalayan Batılı liderlerin gündemindeydi kuşkusuz.
Rusyanın, İranın ve Esad rejiminin son günlerde olanlara katkısını bir insanlık suçu olarak nitelendireceğini söyleyen Trump; BM toplantısında,Esad rejimi Gutada teröristleri temizliyor, sivilleri canlı kalkan olarak kullanan Muhalif Güçlerdir diyen Rusya, kameralar önünde kravatlı-ceketli, etekli-gömlekli onlarca duyarlı politikacının sarf ettiği retorik kokan yüzlerce parıltılı cümle
İlk kez ağustos 2013de Esad rejimi tarafından kullanılan kimyasal silahlar ile başlayan, beş yıldır kötüleşerek devam eden ve bugün ise Doğu Gutada bir insanlık dramı daha yaratan sivil katliamı, Suriyedeki karanlık savaşın en koyu sayfalarını oluşturuyor.
Birleşmiş Milletler tarafından 2013den bu yana düzenlenen genel kurul oturumları, çözümü amaç dahi edinmemiş güvenlik konseyi toplantıları ve bir Amerikanın bir Rusyanın vetolarıyla reddedilen sayısız ateşkes teşebbüsleri; hayatını yitiren sivillerin sayısının yanına her geçen gün bir sıfırın daha eklenmesinin müsebbibi. Son olarak geçtiğimiz hafta, Doğu Gutadaki katliamı durdurmak amacıyla toplanan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, çözüm üzerine çalıştıkları iki gün boyunca Rusyanın verdiği çok sayıda düzeltme metni ile çıkmaza girmiş ve tekrar toplanmak üzere sorunu bir kez daha masada bırakarak kalkmıştı.
El Kaide üyelerini (yani teröristleri) etkisiz hale getireceğini söyleyerek katliamının haklı gerekçesini ortaya koyan Esad, yalnızca IŞİD ile mücadele ettiklerini parçalama politikalarının meşru tabanı haline getirmiş ABD, İran tarafından desteklenen Hizbullah, bu duruma çok sinirlenerek dostu ABDden biraz daha silah alan altın kaplama körfez kralları, pastadaki en büyük dilimi ABDye bırakmamaya kararlı Rusya.
Şüphesiz; başlangıçtaki çıkar çatışmaları, gövde gösterileri, batan geminin mallarına dikilen gözlerdi Suriyeyi bugünkü haline getiren; ancak bir belgeselde de söylendiği gibi 2016dan bu yana artık kimse ne için ve kiminle savaştığını dahi bilmiyor.
Böylesi bir tabloda; yazılmış binlerce makalenin, çekilmiş yüzlerce belgeselin açıklamaya teşebbüs ettiği tüm soruların cevapsız kaldığı bir noktaya varmamak elde değil. Manşetlerin büyük kalın puntolu insanlarının; yani ölü sayılarının, yani bir zamanlar bizler gibi ertesi gününü planlayan, yaşamaya dair uğraşlarının peşinde koşturan yüz binlerce insanın yitirilmiş hayatlarının arkasında, tutarlı bir nedenin olamayacağını düşünüce Ömer Hayyamın 900 sene önce yazdıklarına katılmaktan geri duyamıyorum. Zira 470 insanın ve yüz binlercesinin hayatlarını unutulup giden sayılara çeviren insanları en iyi Hayyam açıklamış. Akılla bir konuşması olduğunu söyleyen şair, her bilginin temeli olan akla birkaç soru yöneltiyor. Bundan sonrasını kaba olmak pahasına, affınıza sığınarak doğrudan aktarıyorum: Bu zorbalar ne biçim adamlar dedim; kurt, köpek, çakal makal dedi / Ne dersin bu adamlara, dedim; yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar dedi.