Ahmet Hoca, inandırıcı ve ikna ediciydi…

“Tüketen değil, üreten bir üniversite olacağız.”

Bu iddialı söz, Atatürk Üniversitesi’nin çiçeği burnundaki rektörü profesör Ahmet Hacımüftüoğlu’na ait…

Ahmet Hoca, ülke çapında akademisyen kimliğinden çok bilim insanı yanıyla tanınan, saygı duyulan bir isim…

Öyle tahmin ediyorum ki, hoca ve birlikte çalıştığı arkadaşları ilaç üzerinden ülkemize, dünya ölçeğinde bir değer kazandırmanın arifesindeler.

Bunun ayak seslerini duyuyorum.

Bu ülkenin bilim insanları, mühendisleri, yazılımcıları, kimyagerleri nasıl ki savunma sanayii başta olmak üzere, birçok alanda ezber bozan işlere imza atıp, ülkemizi üst lige taşıdıysalar…

Tıp ve ilaç alanında da aynı başarının doğum sancıları başladı.

Atatürk Üniversitesi, yarım asrı çoktan geride bırakan tarihi, bilimsel birikimi ve güçlü altyapısı ile Türkiye’nin ilk onundaki bir üniversitedir.

Elbette eksikleri var, elbette ki alması gereken daha çok yol var.

Lakin üniversitenin yeni yönetim kadrosu bu uğurda kararlı, azimli ve de inançlı…

Bu sabah, Ahmet Hocanın davetlisi olarak üniversitedeydik.

Hoca, toplu halde ilk defa Erzurum basınının karşısına çıktı; yanında kurmay heyeti olduğu halde…

Ahmet Hacımüftüoğlu, akademisyen babası muhterem Nasrullah Hacımüftüoğlu’ndan ötürü, bu yaşa kadar ki hayatını Erzurum’da geçirmiş bir hemşerimiz…

Atatürk Üniversitesi’ne, Erzurum’a ve dahi ülkemize bilimsel alanda birbirinden kıymetli eserler kazandırdı; bu yolda aynı kararlılıkla yürümeyi de sürdürüyor.

Bu sabahki kahvaltılı toplantı, daha çok birbirimize “merhaba” dediğimiz ve tanıştığımız bir toplantı oldu.

Buna rağmen…

Ahmet Hoca, lafı eğip bükmeden üniversitenin hedeflerini, yarınlara bakışını ve taşıdığı manayı tane tane anlattı.

Devri sabık yapmadı; mazeretlerin arkasına sığınmadı, “devlet para verirse hizmet ederiz” hiç demedi.

Bilakis, “Tüketen değil, üreten ve ülkemize katma değer kadar bir üniversite olmaktır yegane hedefimiz” dedi.

Bunu derken hamaset yapmıyordu, tribünlere oynamıyordu.

Gerçekleşeceğine inandığı hayallerin ufkuna at koşturan süvari gibiydi.

Özgüveni tamdı, samimiydi ve kadrosuna güveniyordu.

Meslektaşlarımın her türden sorusuna, topu taca atmadan cevaplar verdi.

Kurmay heyetine “yardımcılarım” nazarıyla değil, “yol arkadaşların” zaviyesinden bakıyordu.

“Ben” değil, “Biz ve “Hepimiz” düsturunu amentü bellemişti.

Yargılamak, sorgulamak ve kamu adına hesap sormak için henüz çok erken…

Hoca ve ekibine başta basın olmak üzere, bu şehir bir opsiyon açmalıdır.

Konuşmasını dikkatlice dinledim.

Son derece tutarlı bir konuşmaydı ve ayakları yere basıyordu.

Uçmadı, uçurmadı…

Gerçekçiydi.

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.