Şiir, roman, deneme, makale, öykü ve edebiyat tarihi dallarında yaptığı başarılı çalışmaları ile Türk Edebiyatının önemli isimleri arasında sayılan Ahmet Hamdi Tanpınarın en bilinen eserlerinden biri; İstanbul, Konya, Bursa, Ankara ve Erzurumu anlattığı Beş Şehir isimli kitabıdır.
Tanpınar, bu eserinde, çocukluk, gençlik ve olgunluk dönemlerinde gördüğü Erzurumun Cumhuriyet öncesi ve sonrası durumunu, kültürünü, sosyal yapısını sanatçı bakış açısıyla kaleme almış, kısa bir anlatımla çok detaylı bilgiler sunmuştur.
Erzuruma ilk defa Cumhuriyetin ilanından on yıl önce memur olan babasının tayini münasebetiyle gelen Tanpınar, Erzurumun İpek Yolu üzerinde önemli bir ticaret merkezi olduğunu, o günlerdeki ticaretin hareketliliğinden, hanların, ambarların çokluğundan, şehirdeki elli dört cami ve otuz sekiz medreseden, binlerce zanaatçıdan, ahilik terbiyesinin hakim olduğu çarşılardan, dört kapıdan girip çıkan kervanlardan, güzel sesli müezzinlerden, şehrin manevi dünyasını aydınlatan alimlerden, sofralarından misafir eksik olmayan beylerden, cirit oynayan, bar tutan dadaşlardan, İstanbul ve İzmirden sonra en büyük gümrüğün Erzurumda bulunduğundan, kervan yolunun otuz iki meslek gurubunu beslediğinden, özetle refah ve mamur Erzurumdan bahsetmektedir
Yazar, 1923 yılında öğretmen olarak ikinci defa geldiği Erzurumu gördüğünde tabir yerindeyse sükutu hayale uğramış, gördüğü manzarayı Bir kaç yıl önce oynanmış kanlı oyun şeklinde anlatmıştır.
Birinci Cihan Harbi ve 1916-1918 yılları arasındaki Rus işgali ile Ermeni çetelerinin yaptığı vahşi soykırımdan dolayı yakıp yıkılan ve nüfusu 80.000 den 8000 inen harabe vaziyetteki Erzurumu gören Tanpınar, dört kapılı şehrin olmadığını, şehrin ruhundan başka, az bir şeyin ayakta kaldığını ifade ederken bu durumu İkinci defa gördüğüm bu şehir, artık şark vilayetlerinin iktisadi merkezi, yaylanın gülü, bu havalide söylenen türkülerin yarısından çoğunun güzelliğini övdüğü eski Erzurum değildi. Harp, hicret, katliamlar, tifüs,çeşit çeşit felaket, üzerinden ağır bir silindir gibi geçmiş, her şeyi ezip devirmişti sözleri ile anlatmaktadır.
Bütün bu olumsuz tabloya rağmen şehirde yaraların yavaş yavaş sarıldığını, tersine göçün başladığını, bacaların tüttüğünü, gençlerin evlendiğini, kılıç artığı çocukların türküler söylediğini, dadaşların davul zurna eşliğinde bar tuttuklarını anlatırken de bu durumu dağılan kartal yuvasının yeniden kurulması ve ölümün zaferi olarak ifade etmektedir.
Şarkın büyük ticaret ve transit şehirlerden biri olan Erzurumun tekrar eski konumuna dönmesi için önünde kömür, petrol ve elektrik gibi potansiyellerinin bulunduğunu da hatırlatan Tanpınar, Oyvar kahramanı Erzurumlu Abbastan, statü sahibi kadınlara Paşa denildiğinden, şehrin ulema ailelerinden, Erzurum insanının nükteci , hicivci ve hazır cevap karakterinden bahseder.
Tanpınarın, Erzurum Lisesinde öğretmenlik yaptığı dönemlerdeki en yakın görüştüğü kişilerden biri şehrin münevverlerinden olan Cevat Dursunoğludur.
Yazar, şehrin kültürü ve sosyal hayatı hakkında Cevat Dursunoğlundan bilgiler aldığını söylerken onu şehrin dehası olarak tanımlamaktadır.
Tanpınarın Erzurumla ilgili en önemli hatırası da Atatürkle ilk defa Erzurum Lisesinde karşılaşmış olmasıdır.
1924 yılında Pasinlerde yaşanan depremden dolayı Erzuruma gelen Atatürk,1889 yılında kurulmuş olan Erzurum Lisesini ziyaret etmiş, yarım saatliğine geldiği okulda üç buçuk saat kalmış, bu arada Tanpınarla sohbet etmiş, bazı konularda onun görüşlerini almıştır.
Erzurumda yazın geldiğini çadırcıların kapı kapı gezip çadır tamir etmelerinden, kışın gelmesini ise kürkçülerden anlaşıldığını söyleyen Tanpınar Kartal yuvasına benzettiği Erzurumun bünyesinde barındırdığı, Çifte Minareli Medrese, Lala Paşa Camii, Ulu Cami, Yakutiye Medresesi ve Saltuklu kümbetleriyle ilgili bilgi verirken Erzurumun hattatlarından da övgü ile bahseder.
Cevat Dursunoğlu ve diğer arkadaşları ile birlikte Erzurumda gittiği meşk gecelerinde şehrin mahalli musikisini yakından tanıyan Tanpınar, Hafız Faruk Kaleliyi dinlemiş, Billur Piyâle, Sarı Gelin gibi Erzurum türkülerine olan hayranlığını dile getirmiştir.
Tanpınarın Erzuruma üçüncü gelişi İkinci Cihan Harbinin sonunda olmuştur.
Trenle geldiği Erzurumu daha önceki yıllara göre daha gelişmiş bulan Tanpınar, şehirde iktisadi yönden bir hareketliliğin fark edildiğini, verimli toprakların işlendiğini bu durumun gelecek için ümit vadettiğini söyler.
Gittiği Cinis köyünde eski beylerden ve gül bahçelerinden eser kalmadığını üzülerek anlatan Tanpınar, köyün geçmişteki sosyal yapısından örnekler vermektedir
Eski beylerden Mutahhar Beye misafir olan Tanpınar, onun köyü nasıl kurduğunu, köyün emvali metrukesini topraksızlara dağıttığını anlatırken zamanında Ciniste beş evden birinde radyonun bulunduğunu, kendisine gümüş takımda şerbet ikram edildiğini söyleyerek köyün sosyal durumuna dikkat çekmiş, dört gün kaldığı Cinis köyünün kendisine bir kütüphane gibi faydalı olduğunu vurgulamıştır.
Üçüncü defa geldiği Erzurumda eski dostlarla buluşan ve tarihi mekânları tekrar gezip, Erzurum Lisesindeki öğretmenlik günlerine tekrar döndüğünü söyleyen Tanpınar, çıkmış olduğu Erzurum Kalesinden şehri seyrederken Sanki vatana çatısından bakıyordum demiştir.
Öğretmenliğe ilk adımını attığı, Atatürkle ilk defa tanıştığı Erzurumun Tanpınarın hayatında özel bir yeri olduğu muhakkaktır.
Hür ve müstakil yaşamak iradesinin Erzurumdan haykırıldığını, Atatürkün Kurtuluş Savaşı meşalesini buradan yaktığını dile getiren Tanpınar, çok yakından tanıdığı dadaşlar diyarını Erzurum Türk tarihine, Türk coğrafyasına 1945 metreden bakar, şehrin macerası düşünülürse, bu yükseklik daima göz önünde tutulması gereken bir şey olur. Malazgirt Savaşının açtığı gedikten yeni vatana giren cetlerimizin ilk fethettikleri, büyük merkezi şehirlerden biridir. diye özetler.
1901 yılında İstanbulda doğan Tanpınar, 1923 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinden mezun olmuş, Erzurum, Konya ,Ankara ve İstanbulda lise öğretmenliği yapmış, 1939 da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde yeni kurulan Türk Edebiyat kürsüsü profesörlüğüne getirilmiş,1942 yılında siyasete atılmış ve Maraştan milletvekili seçilmiş, 1946 dan sonra Milli Eğitim Bakanlığında müfettiş olarak çalışmış, bilahare tekrar eski çalıştığı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne dönmüş, 1962 yılında İstanbul da vefat etmiştir.
Yahya Kemâl ve Ahmet Haşimin talebesi olan Tanpınarın, Bütün Şiirleri isimli şiir kitabı, Mahur Beste, Huzur, Sahnenin Dışındakiler, Saatleri Ayarlama Enstitütüsü, Aydaki Kadın isimli romanları; Abdullah Efendinin Rüyaları, Yaz Yağmuru isimli öyküleri; Beş Şehir, Yaşadığım Gibi isimli denemeleri; Tevfik Fikret, Namık Kemal, Edebiyat Üzerine Makaleler, Yahya Kemal, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi isimli araştırma-inceleme eserleri mevcuttur.
Kaynakça: Tanpınar Ahmet Hamdi, Beş Şehir, MEB, İstanbul, 1997