Hayatını anlamlandırabilenler için yemek ve kazanılmış diğer emtialar, afiyet içinde hayatı devam ettirebilmenin birer aracıdır. Afiyet; ,sağlık, esenlik ve mutluluk halidir. İnsanın her bakımdan kendini iyi hissetmesine de kemal-i afiyet denir. Kemal-i afiyeti ise bütün duygularımızın ve duyu organlarımızın yeteri kadar doyuma ulaşması ve ahenk içinde yaşamını sürdürmesi şeklinde de tanımlayabiliriz. Yemek yiyenlere ?afiyet olsun? derken, yediklerinin kendisine yarayışlı olması için dua etmiş oluyoruz. Yediklerimizin kemal-i afiyete (ruhen ve bedenen sağlıklı olma haline) yol açması, yediklerimizin nereden, nasıl ne şekilde kazanıldığına bağlıdır. Hayatta gerçekten afiyet istiyorsak, yediklerimizin temiz ve helal olmasına titizlikle dikkat etmemiz gerekiyor.
Dince meşru ve mubah sayılan yollardan elde edilmiş her gelir helal kazançtır. İnsanlar, yaşamak için çalışmak ve kazanmak zorundadır. Çalışarak kazanmak, hem ahlaki hem de insani bir görevdir. Çalışmadan yaşayanlar, ya sefaletin pençesinde kıvranmaya yada asalak gibi birilerine yamanmaya mahkumdurlar. İnsanların önemli bir kısmı, çalışma konusunda tembel, kazanma ve sahip olma konusunda ise hırslıdırlar. İşverenler, çok çalıştırıp az para verme, işçiler ise az çalışıp çok para alma gayreti içinde görünüyorlar. Bu durum ise çalışma barışını bozmakta ve gayr-i meşru yollara kapı aralamaktadır.
Hayat felsefesi, yemek, içmek, eğlenmek ve çoğalmaktan ibaret olanlar için çalışıp alın teri ile para kazanmak işkence ile eş değer bir iştir. Böylelerinin gözü hep zenginlerin servetindedir. Yaşam tarzını ve kalitesini sürekli zenginlerle kıyaslar. ?Sanki onlar çalışarak mı zengin oldu, eğer çalışarak zengin olunsaydı hamalların en zengin kimseler olması gerekirdi? şeklinde kendilerine has bir mantık yürütürler. Çalışarak zengin olunamayacağına kanaat getirdiklerinde ise gayri meşru yolları denemeye ve zorlamaya başlarlar. Böylelerine, daima göz ardı ettikleri şu gerçeği hatırlatmak isteriz:
Hayatta mutluluk, zenginlikle değil kemal-i afiyetle elde ediliyor. Kemal-i afiyetin bozulması öncelikle kişinin kendi şahsında iç çatışmaya yol açmaktadır. Ardından bu çatışma hali beşeri ilişkilere sirayet etmekte, derken gayr-i meşru yönelişlerin ve keyfiliğin çoğaldığı bir toplumda sosyal barış bozulmaktadır. Anlaşmazlıkların ve kavgaların sebebi araştırıldığında olayın temelinde hakkına razı olmama ve hakkından daha fazlasını isteme çabasının yattığı görülecektir. Her konuda olduğu gibi bu konuda da Yüce Yaratıcımız, temel ölçüleri belirlemiştir. Allah Teâlâ, iyi, temiz ve insan sağlığına yararlı maddeleri helâl, kötü,pis ve insan sağlığına zararlı şeyleri haram kılmıştır. Buna göre, helâl dairesinde kalanlar, Allah?ın zaten temiz yarattığı bünyeyi ve sosyal hayatı korumuş olmakta, haramzadeler ise kendilerinden başlayarak temiz olan doğal ortamı kirletmektedirler. Bu konuda Yüce Rabbimizin hükmü şöyledir:
"Oradahem sizin için hem de rızkları size ait olmayanlar için (gerekli)geçim vasıtaları yarattık." (15/Hicr, 20) o halde
"Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızkların helal ve temiz (tayyib) olanlarından yiyin." (2/Bakara,172)
?Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollardan yemeyin, sadece karşılıklı rızaya dayalı bir ticaretle yiyin.? (4/Nisa,29)
?Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı iyi ve temiz şeyleri (siz kendinize) haram kılmayın ve sınırı aşmayın. Allah sınırı aşanları sevmez Allah'ın size vermiş olduğu helal ve temiz olarak verdiği rızklardan yiyin ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allah'tan korkun." (5/Maide, 87-88)
Peygamberimiz (s.a.v) de helal kazanç konusunda oldukça duyarlıdır: ?Kişi alın teri ile kazandığından daha temiz bir şey yememiştir.?(Buhari,Büyu,15) Peygamberimiz sadece haramdan değil şüpheli olan şeylerden de bizleri men eder:
"Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da korumuş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibidir ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah'ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, bedende bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa, bedenin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, bedenin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir."(Buhari, İman 39, Büyû' 2; Müslim, Müsâkat 107)
Kemal ehli, kemalatın (olgunluğun) ağzın giriş ve çıkışının iyi kontrol edilmesiyle mümkün olacağını söyler. Buna göre prensip olarak yerken ağza girenlere, konuşurken de ağızdan çıkanlara dikkat edilecektir. Süfya-ı Servi de; ?Kişinin dindarlığı ekmeğinin helalliği nispetindedir.? der. Haram lokma, Peygamberimizin beyanına göre ibadetin ve duaların kabul olmasına da engeldir. (Müslim,Zekat,68).
Bir gün Peygamberimize bir adam geliyor ve yardım talep ediyor. Peygamberimiz adama, ?Evinde hiçbir şey yok mu?? diye soruyor. Adam, ?Sadece bir kilim var.? diyor. Peygamberimiz adama, ?Git o kilimi sat, onunla bir ip al, dağdan odun topla, sat ve geçimini kendin sağlamaya çalış.? diyor. Adam kilimi bir dirheme satıyor. Onunla bir ip alıyor. Dağdan odun getiriyor, onu da iki dirheme satıyor. Bir dirhemi ile sattığı kilimi geri satın alıyor, bir dirhemi ile de evine yiyecek bir şeyler götürüyor. Yine bir gün Peygamberimiz Sa?d bin Muaz ile karşılaşıyor ve tokalaşıyor. Bakıyor eli nasırlı. ?Ne oldu böyle elerine? diye soruyor Allah Resulü. Sad, ?Hurma bahçemde çalıştım da ondan? diyor. Peygamberimiz, Sad?ın elini öpüyor, ve ?İşte bu eller, Allah?ın sevdiği ellerdir? buyuruyor. Peygamberimizin el öpme ve öptürme adetinin olmadığı bilinmektedir. Buradan Peygamberimizin, emeğe verdiği önem ve alın terine duyduğu saygıyı anlatmak için böyle yaptığı anlaşılmalıdır.
İslam fıkhında zikredilen helal kazanç yolları şunlardır:
1-Üretim: Ürünü satar para kazanır, yada başka ürünle takas eder
2-Hizmet: Sözleşmeli olarak bir sektörde çalışır, hizmetinin karşılığında ücret alır.
3-Miras yoluyla mala malik olma,
4-Hediye: Bir dostun hediyesi yada vasiyeti.
5-Bulunan mal. Malı bulan, sahibini bulamadıysa ve de çok fakirse harcayabilir.
6-Avlanma
7-Kocanın hanımına verdiği mehir yada nafaka
8-Fakirin kabul ettiği zekat fitre ve sadaka
9-Bir menfaat karşılığı kazanılanlar. Kira vb.
10-Ödül,
11-Ganimet,
12-Diyet.
İman ve vicdan sahibi bir tüccar daima az fakat helal kazancı çok fakat haram kazanca tercih eder. O,helal kazanca Allah?ın bereket kattığına inanır, haram kazancın ise her halükarda bir musibete yol açacağını bilir. İmansız yada imanı ve vicdanı zayıf bir tüccar ise, ?Haram-helal ver Allah?ım asi kulun yer Allah?ım? diyerek eline geçirdiğini kasasına doldurur ve bunları midesine indirirken de hiç tereddüt etmez. Vicdansız tüccarın sermayesinde mazlumların alın teri, gözyaşı ve yürekler yakan âhı vardır. Yaklaşık yetmiş milyonluk Türkiye?nin zaman zaman ekonomik kriz içinde kıvranmasında ahlaksız ve vicdansız vurguncuların ve hortumcuların önemli bir payının olduğu da artık herkesin malumudur. Haram yiyerek adeta haramileşmiş olanların bilgi,sevgi,şefkat ve merhametten de nasibi yoktur ve uzun vadede kazandıkları başlarına bela olacaktır. Mevlana bu durumu şöyle açıklar:
?Bilgi de hikmet de helal lokmadan doğar; aşk da, merhamet de helal lokmadan meydana gelir. Bir lokmadan haset, hile doğarsa, bilgisizlik, gaflet meydana gelirse sen o lokmanın haram olduğunu bil. Hiç buğdayını ektin de arpa çıktığını gördün mü?"
Faiz,tefecilik, rüşvet, gasp ve hırsızlık vb haksız kazançlardan her birinin elde ediliş şekline ve elde edilen emtianın türüne göre vebal ve sorumluluk yönünden bir getirisi, ahlaki yönden de bir götürüsü vardır. Yüzde doksan dokuzu müslüman olan bir ülkede hırsızlığın ve kaçpaçın hızla artmasının, öte yandan toplumda mal güvenliğinin iyice azalmasının sosyo psikolojik sebeplerini uzman ekiplerin yönetiminde araştırmak gerekir.
On beş yıl kadar önce Ankara?da ikamet ettiğimiz yıllarda bir komşumuz vardı. Kirada oturuyordu ve yedi kişilik ailesini belediye işçisi olarak aldığı maaşla kıt kanaat geçindirmeye çalışıyordu. Bir gün bu komşumuzun oğlu, dedesinden kendilerine miras düşen daireleri babasının almadığını bana söyleyince hayretle komşumuza bunun sebebini sormuştum ve bana her kese örnek olacak şu cevabı vermişti:
?Babam odunculuk yapardı ve kış mevsiminde odunları çoğunlukla ıslatarak satardı. Babamın kazancının çoğunda haram var ve ben buna şahidim. Bunu bilerek nasıl o evlerde oturabilirim.?
Allah?a ve ahiret gününe iman eden ve ahirette hesap vereceğini bilen kimseler kazançta helal yolu tercih ederler. Dinen zaten mal sayılmayan ve pis sayılan yiyeceklerle ilahi mevhibe olan bedenlerini kirletmezler. Haram yoldan para kazananlar kısa bir süre için düze çıksalar da bu düzlük ancak ateş çukurunun başındaki düzlük olabilir. İnsanlar onur ve şerefleri ile yaşarsalar, kişilikleri ve yaşamları değer kazanır. Hayatın her evresine değer kazandıran şeref, para ile satın alınamaz. Sıradan kimseleri adam eden ve yücelten şeref, tutarlı bir hayatla, helal kazançla, dürüstlükle, insaf ve vicdanla elde edilir.
Demek ki bir kazanç ve bu kazançla satın alınan yiyecek helal ise insana afiyet verir ve yediklerimiz afiyetli olursa ruhen ve bedenen kendimizi mutlu ve zinde hissederiz. Şimdi yazımızın başlığına isabetli bir cevap verebilmek için yemeye başlamadan önce kazancımızın kaynağını bir kez daha gözden geçirelim ve ondan sonra yemeye başlayalım. Afiyet olsun (mu?)
Mukadder Arif YÜKSEL
Bayat Müftüsü