Bizim kültürümüzde ''adam''ın tam karşılığı ''insân-ı kâmil''dir. Bunun içindir ki her insana ''adam'' demezler.
Türkçemizde ''er kişi'' manasına kullanılan ''adam'' lafzı, Arapça ''racül'' (bizde daha ziyade ''ricâl'' şeklindeki çokluk hâli bilinir) veya Farsça ''merd'' kelimeleri gibi, bu mânâsının üstünde müsbet bir mevkii de ifade eder. Nitekim ''adam olmak, adam etmek, adamdan sayılmak, adam yerine konmak, adam kıtlığı, adam evlâdı'' gibi tabirlerin zımnında hem ''adam''ın müspet mevkiine hem de bu mevkiye zamanla ve gayret sarf edilerek, çalışılarak ulaşılacağına işaret vardır.
Adam'ın aslı Adem'dir. ''Adam olmak'', çalışıp ilim tahsil etmekle, terakkî ile ulaşılabilen ve meleke halini aldığı için devamlılık gösteren bir ''davranış güzeliği''ne yahut kemâlâta nailiyyettir. Onun için ana babalar, ''Evladımız okusun -yahut büyüsün- adam olsun.'' derler. Fakat ''adamlık'', bu ''okuma'' veya ''büyüme''nin sonunda ulaşılan mevki ve makamla değil ''muâmele'' ile kaim olur.
''Adam olmak'' tabirindeki ''adam'' kelimesi ''âdem''den galattır. Dolayısıyla adam olmak aslında ''âdem olmak''tır. Kelimenin arka planındaki cinsiyet mânâsı burdan gelmektedir.
Bâkî'nin; ''İnsân-ı kâmil olmağa sa'y eyle âdem ol'' veya, Nev'î'nin;
''Nev'iyâ lâzım değil olmak fülân ibn-i fülân, Ma'rifet kesbeyle tâ bir âdem ol Âdem gibi'' mısralarında hem ''adam'' lafzı doğru imlâsı ile ''âdem'' şeklinde kullanılmış, hem de adam olmanın çalışma ve marifet kazanmayla alâkasına işaret edilmiştir.
Yine Bâkî'nin de belirttiği gibi bizim kültürümüzde ''adam''ın tam karşılığı ''insân-ı kâmil''dir. Böyle olduğu içindir ki her insan ''adam'' değildir. Hele "beşer'' ile ''adam''ı birbirine karıştırmamak gerekir.
Kur'ân-ı Kerîm'de insandan bahsedilirken bazen ''beşer'' bazen de ''âdem'' kelimesi kullanılır. Bunlar aynı şey değildir. ''Beşer'' lafzının Arapça'daki kök mânâsı ''derinin dış kısmıdır'' ve beşer kelimesiyle anıldığı bütün âyetlerde insan, mutlaka maddî ve fânî hususiyetleri ile anlatılmıştır. Beşeriyet, insanın zahiridir, dünyevî yanıdır. Nefsimiz beşeriyetimize dâhildir. Onun için ''Beşer şaşar'' denilmiştir. Çünkü bizi dalalete düşüren şaşkınlığımız, unutkanlığımız, açgözlülüğümüz, cehlimiz, nankörlüğümüz, zalimliğimiz ve zayıflığımız hep ''beşer'' tarafımızla ilgilidir.
Oysa insanın bir de ''âdem'' yanı vardır. ''Âdem'' de ''iç, iç yüzey'' manasına bir kökten müştaktır ve insanın diğer mahlûkatta bulunmayan bâtıni tarafını, cesede üflenen ilâhî nefhayı, ruhu ve gönlü ifade eder. İnsandaki âdemiyet, meleklerin kendisine secde kıldığı Hazret-i Âdem'den mirastır ve ''âdem'' bu sebeple fert olarak Hazret-i Âdem'den öte bütün insanlığın özü ve mümessilidir.
''İnsan'' kelimesi ise hem ''yakın olmak (üns)'', hem ''unutmak (nisyân)'' ile alâkalıdır ve biri müsbet diğeri menfi bu iki manayı da özünde barındırır. İnsan beşeriyyeti ile âdemiyyeti arasında denenen bir varlıktır. İnsanın vazifesi ''beşer'' olarak kalmamak, beşeriyetini âdemiyetinin emrine vererek, başlangıçtaki, meleklerin secde kıldığı kâmil hâlini kazanmaya çalışmaktır. Bu hâl ''ahsen -i takvîm''dir. Eğer insan beşeriyetine yönelir, âdemiyetini ihmâl ederse ''esfel -i sâfilîn''den olur.
Hazret-i Âdem'in Kur'ân -ı Kerîm'de anlatılan macerası, bütün insanlar için bir örnektir. Hazreti Âdem, meleklerin dahi tazimde bulunduğu bir mevkide iken beşeriyetinin galip gelmesiyle ahdini unuttu. Şeytan'ın tahriklerine kapıldı, kemâlâtını kaybedip rahat bir hayattan, zorluklarla dolu dünya hayatına atıldı. Fakat İblis gibi günahında ve isyanında diretmeyip tevbe etti. Allah da onun tevbesini kabûl ederek onu seçkin kullarından yapıp, kendisine nebî, yeryüzüne halîfe kıldı.
''Adam olmak'', âdemiyyetimize tâlip ve vâsıl olmaktır. Bunun içindir ki kendini bilen insan Allâh'ı bilir. Bunun içindir ki ''âdemden gayrısı ademdir''. Ademiyyetimiz bizim imtiyazımızdır, aslî hüviyetimizdir.
Beşerî ve dünyevî hedeflere ulaşmış olmak ''adam olmak'' demek değildir. Hele bu hedefler ayağımızın altında değil de başımızın üzerinde ise nev-i beşer olarak aşağılara mahkûmuz demektir. Bu hâl ile âdemiyetin bulunması yahut adam olunması muhaldir.
Şimdi, kendimizin yahut çocuklarımızın ''adam olması'' için neler yaptığımızı, bu yaptıklarımızın ''adam olmak'' la münasebetini, kimleri hangi vasıflarından dolayı ''adam yerine koyduğumuzu'' düşünmenin yeri ve zamanıdır.