Türkiye’miz çeşitli etnik gurupları bünyesinde barındıran büyük bir ülke. Türkü, kürdü, çerkezi, lazı, yörüğü, kıpçağı, tatarı ve daha adını dahi yazamadığımız birçoğu etle tırnak misali olmuş kardeşlerimiz. Türkiye bu bağlamda gerçekten kozmopolit bir yapıya sahip. Toplumsal yapıyı oluşturan bütün etnik guruplar, birbirlerini etkileyerek bir kültür alışverişi içinde olmuşlar. Tarih bunların örnekleriyle doludur. Örneğin bir doğu şarkısı batılının dilinde veya bir Karadeniz şarkısı Akdenizlinin dilinden söylenebilmekte. İnsanlar o kadar iç içe olmuşlardır ki; birbirleriyle kız alıp vermeden doğan akrabalıkları sayesinde bile, kültür sirkülâsyonu yaşanmıştır. Ve yaşanmaya da devam edecektir. Önemli olan aynı geminin içinde geçim mücadelesi veren sınıfların ve aynı gök kubbede korunan insanların kardeşliğidir. Her ne olursa olsun ve ne pahasına yapılırsa yapılsın etnik milliyetçiliğe dayanan bir görüşün sonu; dumura uğramaktan başka bir şey değildir. Etnik milliyetçiliği savunan veya destekleyenleri incelediğinizde, bu tip karakterli insanların bu olgular üzerinden azami gayretle faydalandıklarını göreceksiniz.
Malumunuz; ülkemizin yıllardır kanayan yarası haline gelmiş olan Kürt sorununun da, bu çerçeve içinde incelenmesinin doğru olacağı kanısındayım. Çünkü oluşturulmak veya yapılmak istenen şey etnik milliyetçilikten başka bir şey değildir. Yıllardır bu böyle devam etmiş bazı çevreler kardeşkanını içe içe nemalanmışlardır. Kürt sorunu diye milleti uyutan ve hala uyutmaya devam eden zihniyet, aslında dış mihrakların güdümünde faaliyetlerine devam etmektedir.
Olmayan ya da sanal olarak başlayan, ancak yıllar geçtikçe büyüyerek devasa boyutlara ulaşan bu sorun; tarih boyunca çok canlar yakmış, çok ocaklar söndürmüş, birçoğu sivil vatandaşlarımız olmak üzere sayısız insanımızı yerinden yurdundan etmiştir. Haksız yere gerek hükümetten gerekse PKK denilen maşa tipi örgütün cenderesinde doğu halkı ezilmiş; tabiri caiz olursa şayet, bıçak kemiğe dayanarak bölge halkını canından bıkmıştır. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki; bu ülke suçlu suçsuz birçok insanını teröre kurban vermiştir. PKK adı altında faaliyet gösteren terör örgütünün asıl gayesi ülke topraklarını bölmektir. Taraf toplamaya çalıştığı insanını mağdur etme yönüyle de bir istismar aracıdır. Tabi ki böyle bir örgütü, tasvip ederek meşruluğunu savunmak, onun amaç ve yöntemleri doğrultusun da ister müspet ister menfi yorumlar yapmak kesinlikle yanlıştır. Bu bir felakettir. Bir sivilcenin kaşınarak koskocaman çıban haline gelmesinin adıdır. Tüm ülkenin bu konuyla alakalı fikir birliğine vardığı bir anda; çıkıp tüzük olarak, program olarak kanunlara uygun olan siyasi bir partinin adeta terör örgütünün savunucuğunu ve avukatlığını yapması oldukça manidardır. DTP hakkında Anayasa mahkemesinin verdiği kapatma kararını burada büyüteç altına alacak değilim. Ama verilen bu kararın gecikmişte olsa yerinde olduğunu vurgulamak isterim. Bir halkın haklarını müdafaa etme adına, ortaya çıktıklarını iddia eden insanların, şiddetle- kanla ve ya bunları destekler tutumdaki demeçlerle bir yere varamayacaklarını bilmeleri lazımdır.
İmralı da ki malum şahsın yaşam koşullarının iyileştirilmesi adına yapılan gösteriler ve mahalle kavgalarına sessiz durum sergileyenleri, bu ülke insanlarını birbirleriyle kavgaya husumete sevk ettirenleri de ayıplıyorum. Bunu ve bu olaya katılarak masum halkın malına canına kastedenleri şiddetle kınıyorum.
Ve Acıyorum…
Gerçekten acıyorum. Siz bu devletin meclisinde yerinizi alacaksınız, bu milletin ödediği vergilerle besleneceksiniz; daha sonra da milletin hassas olduğu konularda aykırı yorumlar yapacaksınız. Ve bununla da kalmayıp, dağdan inen teröristlere karşılama töreni düzenleyeceksiniz. Yazık… Gerçekten çok yazık.
Acıyorum…
Bu milletin duyarlı olduğu duyguları istismar ederek menfaat sağlayanlara. Acıyorum…
Asırlardan bu yana kardeş olarak yaşamış kürt ve türk halklarını karşı karşıya getirenlere.
Acıyorum…
Bu ülkenin nimetlerinden faydalanıp ihanet edenlere.
Acıyorum…
Zavallı gözüyle bakıyorum, ülkenin bölünmezliği ile uğraşanlara...
Acıyorum…
Yıllardan bu yana verilmiş yüzlerce şehide, ardındakilere, yanından yürüyenlere.
Acıyorum…
Daha yirmisinde yirmi beşinde, kara toprağın bağrında sıra dağlar misali saf tutan şehitlerin mezarları başında ağlayan garip analara.
İşte bu yüzden yazımın başlığını ACI-YORUM olarak attım. Ve bu yüzdendir ki; bu olayı AÇIYORUM. AÇI-YORUM ki; hangi açıdan bakarsanız bakın yorumunuz aynı olmak zorunda… Terörün kirli yüzünü görmek zorunda… Bölünmüşlüğün ve darmadağınlığın ne kadar acımasız bir bıçak olduğunu idrak etmek zorunda… Zorunda ki; Çünkü kir kirle temizlenmez. Kan kanla, kin kinle, nefret nefretle temizlenmez. Hepimiz aynı gemilerin yolcularıyız. Bu geminin yara alması veya kazaya kurban giderek alabora olması hepimizi en derinden etkileyecektir. Bugün kürt sorunu diye onlarca yıldır masaya yatırılmaya çalışılan olayın aslında bir ermeni oyunu olduğunu anlayalım. Tabi bu tek taraflı olmalı. Bütün bir ülkeyi oluşturan milletler farkında olarak hayatlarına yön vermeliler.
Geçenlerde bir özel haber televizyonunu izlerken ünlü tarihçi Kadir Mısırlıoğlunu açıklamalarını dinleme imkânı buldum. Açıklamasında şöyle diyordu ünlü tarihçi:”-Abdullah Öcalan türk bir anne ve kürt bir babanın yanında büyümüştür. Yani demem o ki; Öcalan Türkiyeli değildir. Araştırın bakın. Abdullah Öcalan aslında kürtçe de bilmez.” Diyordu. Dinledikçe ağzım açık kaldı inanın. Sizlerinde dinlemenizi ümit ederdim. Buradan şu kanıya varmamız çok doğru olacaktır. PKK’ nın oluşumunda önemli rol oynayanların Ermeniler olduğu ve biraz daha ileri giderek, dağda askerimize kurşun sıkanların hemen hemen çoğunun ermeni asıllı kişilerden oluştuğunu söyledikçe hayretim mübalağasız bir kat daha arttı. Bu tip örgütlerin kendi rantlarını arttırmaktan başka bir düşünceleri yoktur. Gayeleri de ülkemizi bölüp parçalamak tabi ki. Suçsuz bölge halkını da bu emellerinde maşa olarak kullanmak istiyorlar. Başarmışlar gibi görünseler de, üstün kürt kardeşlerimin zekâları bu tip hile ve tuzaklara geçit vermeyerek, planlarını kendi başlarına çevireceklerine olan inancım tam ve sağlamdır. Çünkü bu ülke Edirne’den Ardahan’a bölünmez bir bütünlüğün gerçek yüzüdür. Simgesi göklerde salına salına dalgalanan, rengini şehit atalarımızın kanından alan şanlı bayrağımızdır. Bu vatanın tapusunu sorarsanız, size vereceğim adres neresi biliyor musunuz? ÇANAKKALE!!! Burada Kürdü, Türkü, Lazı, Çerkezi, Alevisi, Sunisiyle ve daha ismini bile hatırlayamadığım büyük yürekli insanların yan yana omuz omuza vermiş oldukları mücadelenin tadını ve güzelliğini koklarsınız. Bir cephede şahadet şerbetini kana kana içenlerin hikâyelerini izlersiniz. Eğer aklınızda şüpheler varsa, gidin bir ziyaret edin bu güzelim yerleri. Kanınızda şehit atalarınızın kanlarının kokusu ve eseri hala duruyorsa, gözlerinizden akan damlalar ıslatacak mezarlarını. Kim bilir belki buda, onlara olan vefa borcunuzun zerre miktarı karşılığı olacak.
Bununla da kalmak yersiz ve değersiz… Emanet ettikleri bu vatanı; bizden sonra gelecek nesillere mavilikler içinde güzel günlerin gölgesinde emanet edebilmek.
Varmısınız dostlar! Güzellikler deryasında yüze yüze vatanımıza hep beraber sahip çıkmaya… Tıpkı, Çanakkale’ de, Anafartalar’da, Dumlupınar da ve sayısız cephede omuz omuza mücadele verdiğimiz gibi. Ama bu sefer silahla değil, kardeş kanı akıtarak değil; anlamakla, anlayışla, kalemle, empatiyle, karşılıklı hoşgörüyle, çalışmakla, teknolojiyle çıkaralım vatanımızı muasır medeniyetlerin en üst seviyesine. Bu bir rüya değil… Çalışılarak kazanılacak bir özellik. Haydi sıvayalım kolları…
Hayatın sizleri daraltmadığı; güzel yurdumuzda sıra dağlar misali dik ve onurlu, sonsuza kadar yaşam sürebilmemiz dilek ve temennilerimle… Sağlıcakla kalın efendim…
Yüzünüz Hep Gülsün…