24 Kasım Cumartesi itibariyle dünya basınında geniş yankı uyandıran bir videoyla ile karşınızdayım bu hafta.
Söz konusu video çok değil tam 37 saniye sürüyor. Polisin yerde sürüklediği protesto hakkını kullanan insanlar, kalabalık üzerine sıkılan tazyikli sular ve göz yaşartıcı gaz ile yaralanan insanlar
Video Paristen, demokrasinin beşiği, Avrupanın başkenti olan Fransadan. Olaylar ise Fransızların Fransızcada ikaz yelekleri olarak bildiğimiz sarı işçi yelekleri anlamına gelen Giletjaune ismini verdikleri protestolardan. Aslında protestoların başlangıcı 17 kasıma denk gelen hafta sonu. Fakat 24 Kasım itibariyle çevre şehirlerden gelen protestocuların da Paristeki gösterilere katılması ve polisin müdahalesinin artması üzerine protestoların rengi değişti. Reuters haber ajansının verilerine göre 24 Kasım Cumartesi günü Pariste 30 bin insan toplandı. Fransa İçişleri Bakanlığı'na göre, protestoların bugüne kadarki bilançosu 2 ölü ve 600 yaralı, en az 100 insan da gözaltına alındı.Sarı yelekli protestoculara destek mahiyetinde parlamentoya sarı yeleği ile gelen bir vekilin de resmi işleyişi bozduğu gerekçesi ile yeleğini çıkarması istendiği biliniyor.
Sarı yelekleri ile sembolleştirdikleri protestolarında insanlar, geçtiğimiz 12 ayda Fransada en çok kullanılan yakıt olan dizelin litresinin %23 yani yaklaşık 1.51 Euro artmasını ve genel itibariyle toplumun yenilenebilir enerjiye yönelmesi ve daha çevre dostu araçlar kullanması için yenilenemez enerji kaynaklarına yapılan zammı protesto ediyor. Macronun ise iklim değişikliği ve çevre kirliliğine karşı bir önlem olarak Ocak itibariyle yeni uygulamalarıyla yürürlüğe sokacağı ekonomik reform planından dönmeye niyeti yok. Fakat birçok gösterici için olay yükselen gaz fiyatlarından fazlası. Protestocuların genel şikâyeti Fransada giderek pahalanan hayat ve giderek kalitesi düşen kamu hizmetleri. Başkan Macron açıklamalarında ekonomi alanında birçok adım attıklarını fakat söz konusu toplum düzeni olduğunda hükümetten katı olmasını istediğini belirtiyor. Zira Başkan Macrona göre şu ana dek protestolar sonucu ortaya çıkan manzaralar kabul edilebilir değil.
Şimdi sizlerden yukarıdaki manzarayı, yani yerlerde sürüklenen insanları, polisin izin vermediği yürüyüşleri unutmadan; olayların gerçekleştiği bağlamı değiştirmenizi rica edeceğim. Olay Fransada değil de Pakistanın başkenti İslamabadda gerçekleşmiş olsaydı, Macronu yine mikrofonların önünde görecektik. Fakat bu kez kendisi toplum düzenini değil özgür protesto hakkını savunacak ve söz konusu ülkenin yönetiminin nasıl da insani ve demokratik değerlerden uzak olduğunu, tüm Avrupa Birliği adına o ülkeyi kınadıklarını büyük bir şevkle anlatacaktı.
Burada sizlere Fransa İçişleri ile ilgili ahkam kesecek yetkinlikte olmadığımı belirtmeme gerek yok. Kaldı ki bir hükümetin attığı adımlar bir çırpıda değerlendirilecek ve muhakkak siyah ya da beyaz alanlar değillerdir. Aksine birçok devlet politikasının hem artı hem de eksi yönleri bünyesinde bulundurması binlerce yıllık devletler tarihinin bir gerçeğidir. Bununla birlikte, kitlelerin geliştirdiği tepkilerin de dünden bugüne bir anda oluşmuş dışa vurumlar olmadığı aşikardır.
Zaman içerisinde halkın biriktirdiklerinin bir nedenden yoksun olacağını ileri sürmek sosyolojik gerçeklikleri reddetmek olacaktır. Burada demeye çalıştığımız; Fransadaki gösterilerin de Macronun adımlarının da kendine göre haklı sebepleri olduğu gibi yer yer aşırılıkların da olabileceğidir. Yine de belirtmek gerekir ki insanların zararsız protesto haklarını elinden almanın ve kamu gücüyle insan canına kastetmenin onaylanabilir bir tarafı yoktur ve fakat bu farklı bir tartışmanın konusudur.
Bu yazı ile dikkat çektiğim;hal böyle iken Fransanın yahut insani değerlerin sahibi olduğu hülyasıyla yaşayan birtakım ülkelerin aynı şey özellikle doğularında kalan bir ülkenin başına gelseydi takınacakları tutumdur. Gerçekten; bugüne kadar Avrupanın ve Amerikanın tüm dünyaya yaptıkları gibi bir başka ülkenin içişleri, tarihi ve siyasi dinamikleri hakkında bir çırpıda fikir sahibi olunması ve demokratik değerlerin korunması adı altında ülkelerin hükümetlerinin adeta yok sayılması, bu hükümetlerin daha da tahrik olacakları biçimde işe yaramaz pozisyona konmaları ne kadar hakkaniyete uygundur? Bu açıdan, Macron bir çeşit komşuda görüp kınadığını şu anda bizzat tecrübe etmiyor mu? Bana kalırsa düşünmeden sallanan parmakların kendilerine çevrilmesinin vakti geldi artık. Nihayet, söz konusu başka ülkeler olunca kameralar karşısında salladıkları o parmakları şimdi kendilerine yöneltip biz nerde hata yaptık sorusunu sormaları protestoların barışçıl bir biçimde sonlanması için hayati önem taşıyor.