Bakmayın siz başlıkta "hikâye" dememize... Anlatacağımız olaylar tamamen gerçektir ve şu yakın zamanda yaşanmıştır.
Hikâyemizin kahramanı(!) Erzurum'da tanınan bir ailenin ferdi olmakla birlikte, bir süre önce FETÖ'den tutuklanan bir işadamının da kardeşi...
Kahramanımız(!) şimdi tutuklu olan kardeşiyle ile beraber ağırlıklı olarak spor malzemeleri satan bir ticaret yapıyorlardı. Her ne kadar son yıllarda ticaret mantığıyla izah edilemeyecek ciro büyüklüğüne ulaşmıştıysalar da esasında işinde gücünde bir aile olarak biliniyordu.
Erzurum gibi herkesin herkesi iyi kötü tanıdığı dar bir çevrede, bir işadamı kısa sürede hormonlu bir şekilde büyürse bu durum, ister istemez çevrenin dikkatini çeker. Çok pahalı arabalar, birbiri ardına açılan mağazalar, lüks bir yaşam ve geldiği mahalleye sırt çevirmek...
Son yıllarda Erzurum'da, tam da bu profile uyan bir çok zıp çıktı işadamı(!) oldu.
Onların bir kısmı bugün ya FETÖ'den tutuklu ya da yitip gitti! Öyle ya, Mevlana'nın dediği gibi kim ki, arpa ektiği tarladan buğday biçmeyi beklerse sonu hüsrandır. Hayatta her şeyin olduğu gibi ticaretin de bir kuralı var. Eskiler boşuna, "mesafesi kısa mükâfatı büyük işlerin akıbeti felakettir" dememiş...
Her neyse, biz "hikâye"mize dönelim...
Genç işadamı(!) kahramanımız, bazı kimselerin zaaflarını çok iyi saptamış.
Besbelli ki, "tamahkârla, sahtekâr aynı han'da buluşur" gerçeğinden haberdarmış! O da kendince bu "ilke"nin nimetini yemek istemiş; nihayetinde de başarılı olmuş!
İşe, önce kendine Erzurum'dan bir "kader kurbanı" ya da gençlerin ifadesiyle "partner" bulmakla başlamış. Öyle ya, kahramanımızın kardeşi FETÖ'den tutukludur, eğer ki kendi adına hoplayıp zıplamaya kalksaydı muhtemelen daha yolun başında duvara toslayacaktı. O da bunu bildiği için bu şehrin anlı şanlı ve yılların esnafı bir kunduracının oğlunu kendine "ortak" olarak seçti ve tüm işleri, kendi gibi genç bir işadamı olan o kunduracı esnafının oğlu üzerinden yürüttü.
Bundan sonrası çok manidar...
Bu iki kafadar, sözde her biri eniğini yemiş kurt olan İstanbul esnafının karşısına
dikiliyor!
Diyorlar ki, "filanca yerde çok uygun fiyata şu miktarda bir mal var, eğer bu malın hepsini alırsak bir gün içinde şu kadar kârımız olacak."
İnandırıcı da oluyorlar hani... Birkaç ay bu düzen böyle sürüp gidiyor. İstanbul'da keş para sahibi olan bir takım kimseler, bu iki kafadara vagon yüküyle para veriyorlar.
Karşılıksız kalmıyor tabii ki... Önceleri bir koyup on kazanıyorlar. Artık dişlerine kan bulaşmıştı, daha çok daha çok kazanmak istiyorlardı! İşte bu yüzden de o uyanık genç işadamı, işi büsbütün büyüttü. Çünkü gördü ki bu vampirler paraya doymuyor!
Kunduracının oğlu ilk başlarda sahiden ticaret yaptığına inanıyordu, beklemediği miktarlarda da para kazanınca halinden memnundu. Bu yüzden de girdiği girdabı göremiyordu. Çekler kesiyor, senetler imzalıyordu; tomar tomar paralar gelip gidiyordu!
Vampirlerin de bir şikâyeti yoktu.
Sahip oldukları kayıt dışı para üzerinden yine kayıt dışı yollardan muazzam kârlar
ediyorlardı. Ne vergi ödüyorlardı, ne de "matrah artırımı yap, yoksa defterini dürerim diyerek" namuslu esnafın iki ayağını bir pabuca sokan" vergi denetmeni vardı!
Çünkü onların kurdukları düzende yasa da yoktu, yasa adamı da...
Vergi borcunu yapılandıran bir esnafın, ertesi gün defterini isteyen ve matrah artırımı yapması için baskı uygulayan vergi dairesi, ne hikmetse toplamda 25 milyon liralık bu büyük vurgunu
bir türlü göremedi!
Hülâsa...
FETÖ'cünün kardeşi o genç işadamı(!) kandırdığı kunduracının oğlunun üstünden onlarca kişiden 25 milyon lira tokatladı.
Borçların tamamı, kunduracının oğlunun üstünde; para ise, bugün nerede olduğu
bilinmeyen o uyanıkta...
Bu hikâyede(!) en ilginç olan kısım da şudur:
Toplamda 25 milyon liraları gitmiş olan
İstanbul'daki o sözde işadamlarının hiç birinin, kimseden şikâyetçi ya da davacı olmadıklarıdır.
Genç işadamı(!) en son aracıyla Erzurum Havalimanı'na gidiyor, aracını buradaki
otoparka park ediyor. Sonrası belli değil. Muhtemelen uçağa atladığı gibi önce İstanbul'a oradan da kimbilir nereye gitti.
İstediği gibi gidebilir. Çünkü, hakkında ne bir şikâyet var ne de yakalama kararı...
Vurgunun 25 milyon lira olduğu biliniyor.
Kunduracının oğlu ise, verdiği bazı çeklerden ötürü bugün cehennem hayatı yaşıyor. Öyle ki, babasının dükkânı, evi ve herşeyi, o vampirlerden biri tarafından zapdedildi.
Bu hikâye(!) burada biter.
Kıssa çıkarmak da size düşer.
İster inanın, isterse de gülün geçin...
Yalnızca şunu bilin ki, kardeşi FETÖ'den tutuklu, kendisi kayıp o uyanık işadamı(!)
Erzurum'da bir ailenin felaketi oldu...
Şayet o kunduracı baba bilseydi ki, "mesafesi kısa mükâfatı büyük işlerin sonu felakettir", muhtemelendir ki, kısa sürede patron olmak hevesindeki oğluna mani olurdu.
Biliyorum soruyorsunuz, "kim bunlar?"
Beni yormayın, siz de kim olduklarını biliyorsunuz...