2018in son haftası içindeyken küçük şirketlerden tutun da dev mekanizmalar olan devletlere kadar artık hesap defterlerinde yılsonu hanesinin son kalemlerinin yazıldığı, geride bırakılan uzun yılın gerektirdiği son adımların atıldığı ve buna mukabil yeni yılın rahatlamasının ve sakinliğinin kucaklandığı döneme girmiş olmayı beklerdik. Lakin devletlerin zirvesinde sakinlik şöyle dursun belki de geride bırakılan yılın en kritik kararlarının alındığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Yazının ilerleyen kısımlarında dikkat çekeceğim bu kritik kararlar neden çoğul bir biçimde devletler ifadesini kullandığımı da açıklayacaktır. Zira bu hafta köşede Amerikanın Suriyeden çekilme kararının ve bunun Amerikada ve Türkiyede nasıl karşılandığının ve doğuracağı muhtemel sonuçların üzerinde duracağız.
Trumpın Pentagona verdiği Afganistandaki Amerikan birliklerin neredeyse yarısının ardından da Suriyedeki birliklerin tamamının bölgelerden çekilmesi emri ile aleniyet kazandığı üzere ABDnin Suriyeden, kısmen Afganistandan ve belki de böylece Orta Doğudan çekilmesi sürecine girmiş bulunuyoruz.
Gelişmelerin en sıcak noktalarından biri de kuşkusuz ABD Savunma Bakanı Mattisin istifası. Şu ana dek, Başkan Trumpla dış politikaya ve savunma stratejilerine dair önemli konularda fikir birliğinde bulunmadıklarını belirterek istifasını açıklayan Mattisin gidişi, özellikle Demokratlarca Amerikan yönetimindeki Trumpa karşı dengeleyici görev gören tek insanın da Trumptan yıldığı şeklinde yorumlandı. Öyle ki New York Times nisan ayındaki bir ekinde Mattisi kapağına taşıyıp, Ayakta Duran Son Adam başlığını kullanmıştı. Nitekim yine aynı çevreler; Amerikanın dünya liderliği misyonuna Trumpın yakışmadığını, bu kararın tarihsel ve konjonktürel nedensellik uzak olduğunu ileri sürmekteler. Zira bu çekilme; Orta Doğuda ABDyi karar alma pozisyonundan eleyip, dengelerin Esad yönetimi, Rusya ve İran lehine bozulması anlamına gelmekte.
Diğer taraftan Trump için Suriyeden çekilme kararı oldukça planlı bir biçimde bir seçim vaadinin yerine getirilmesinden başka bir şey değil. Bir diğer deyişle, 2016 başkanlık seçim kampanyası sürecinde Önce Amerika sloganı ile yola çıkan ve Amerikanın sonucunda hiçbir şey elde edemediği Orta Doğu mücadelesine son vereceğini vaat eden Trump, 2 yılda Pentagona verdiği sürenin de sona gelmesiyle bu niyetini hayata geçiriyor.
ABDnin çekilmesinin altındaki motivasyon ise bununla sınırlı değil. Yerel medyamızda dile getirilen Erdoğan ve Trump temaslarının da çekilme kararının zamanlamasında etkili olduğu iddiasına yabancı basında da geniş yer verildiğine rastlamak mümkün. Telefon görüşmesi sırasında Erdoğanın, IŞİD Suriyede neredeyse tamamıyla alt edilmiş durumda, Suriyede varlığınızın nedeni nedir? sorusunun telefonun karşısından gelen cevabının Suriyeden çekiliyorum olduğu Trumpa yakın isimlerce de doğrulandı.
Söz konusu kararın getirecekleri ve götürecekleri muğlak olsa da Orta Doğuda kartları yeniden dağıtılacağına kuşku yok. İlk olarak Suriyeden çekilme ifadesinden ne anlayacağımız önemli bir soru. Yani ABD bu bölgeden yalnızca fiziki olarak mı çekiliyor yoksa operasyonlarını YPG-PKK eliyle sürdürmeye ve onları desteklemeye devam mı edecek? ABD basınındaki hâkim görüş bunun tam bir çekilme olduğu, tabiri caizse ABDden Suriyeye artık dolar akmayacağı yönünde. Söz konusu karar bu yönüyle bölgedeki terörist gruplar için açık bir terk edilme fikrini beraberinde getiriyor. Öte yandan Türkiyeden ve Rusyadan gelen yorumlar ise Türkiyenin ABDnin kararına temkinli yaklaşması yönünde. Öyle ki Rus Doğubilimci Gevorgyana göre bu çekilme kararı ile ABD,Türkiyeyi Rusyadan uzaklaştırıp kendi yörüngesine çekmek istiyor.
Diğer bir taraftan IŞİD çok büyük oranda bitirilmiş olsa da korkulan senaryolardan biri de IŞİDin nüksetmesi ve Türkiyenin bununla baş başa bırakılması. Söz konusu kötü senaryo, bu kırılgan dönemde Türkiyenin insan gücüne ve ekonomisine vuracağı darbenin muhtemel yıkıcılığı düşünüldüğünde istenmeyecek senaryoların başında gelmekte. Kaldı ki naçizane özellikle Avrupanın IŞİD konusunda Türkiyeyi yalnız bırakamayacak kadar IŞİDin yeniden yükselmesinden endişe ettiği kanaatindeyim. Nitekim Avrupalı liderlerden gelen çekilmeyi yanlış bulma yorumları da bu tahminleri doğrular nitelikte. Kendi iç siyasetiyle bu kadar meşgul Avrupanın, hedeflerinden biri de Avrupa olan teröre karşı, Türkiyenin sıkı bir destekçisi olmaktan başka çaresi olmayacaktır.
Bu anlamda Türkiyenin IŞİD ile mücadele edeceksek YPGye destek vermek sona erdirilmeli hamlesinde başarılı olduğu ABDye karşı izlediği politikanın bir benzerinin belki de Avrupaya karşı izlenmesi de mümkün olacaktır. Avrupa ülkelerinde temsilcilikler açan, gösterilerinde ve propagandalarında neredeyse hiçbir engelle karşılaşmayan PKK-YPGnin Avrupadaki varlığına son verilmesine karşılık IŞİD ile mücadelede stratejik ve askeri olarak güçlü Türkiyeyi yanında tutmak Avrupa için önemli bir kriter olacaktır.
Son olarak atlanmaması gereken bir diğer nokta da Demokratik Suriye Güçlerinin rejime ortaklık için yaptığı açık çağrı. Sınırların korunmasında rejim ordusunun aktif rol alması kanalıyla Suriyede Esad rejiminin belki de yeniden tek güç haline gelmesi ihtimali artık iyiden iyiye dillendiriliyor. Bu ihtimal gerçekleşirse artık bir ilişkiden dahi bahsedilemeyecek Şam yönetimi ile yeniden sınır haline gelecek Türkiyeyi nasıl bir Orta Doğu ilişkilerinin bekleyeceği ise bir başka tartışmanın konusu.