Bugün 01 Ocak 2014, Ankara’dayım. Sabahın erken saatleri, dışarıda müthiş bir sis var, göz gözü görmüyor.
Şair’in; “İncin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık / Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.”dediği gibi, etrafta kimsecikler görünmüyor.
2014 yılının ilk haberlerini okumak için gazete satan bir market arıyorum.
Kapısının önünde içleri ekmek dolu kasaların bulunduğu marketin açık olduğunu görünce hemen içeri giriyorum.
Ekmekler gibi günlük gazetelerde yeni gelmiş.
Devamlı takip ettiğim gazeteler ile ekmeğimi ve birazda meyve alıp kasaya yöneldiğimde, reyondaki şemsiye çikolata gözüme çarpıyor.
Benim için özel bir anısı olan bu çikolatayı torunuma götürmek için satın alıyorum.
Ne zaman bir şemsiye çikolata görsem hatıralarım canlanır, yıllar öncesine akar giderim.
Bir Ramazan günüydü, ilkokula henüz gitmiyordum, ailem bana oruç tutturmuştu.
Erzurum’da adet olan bu durumu benim gibi her çocuk yaşamıştır diyebilirim.
Ailenin bütün gözü benim üzerimdeydi, orucumu bozmayayım diye gezdirdiler, hediyeler aldılar, nihayet topun atılmasına çok az bir zaman kalmıştı ki küçük teyzem bana bir şemsiyeli çikolata vermişti ve bana; “Bir kaç dakika sonra iftarımızı açacağımızı, işte o zaman bu çikolatayı yiyebileceğimi”söylemişti.
Çocukluk hali, çikolatanın cazibesine kapılıp nefsime yenik düşmüştüm.
Odada kimsenin olmadığı bir anda çikolatayı dibinden yalamaya başlamıştım ki teyzemin bağırmasıyla yanlış bir iş yaptığımın farkına varmıştım.
Aradan yarım asırdan fazla bir zaman geçmiş olsa da ne zaman bir şemsiyeli çikolata görsem bu olay gözümde canlanır, o günü yaşar gibi olurum.
Marketten hatıralarımla birlikte çıkıp biraz yürümüştüm ki boş bir arsanın çamurları içerisinde çöplerden rızkını arayan bir küçük çocukla göz göze geldim.
Arkasındaki iki tekerlekli çuvaldan yapılmış çöp arabası olan bu çocuk, belli ki yılbaşı kutlamalarının uğramadığı bir muhitin çocuğuydu.
Akranları mışıl mışıl tatlı uykularındayken, o küçük çocuk ekmek peşindeydi, minicik gövdesi taşıdığı kocaman arabanın gölgesinde kaybolmuş gibiydi.
Çocuğa bakınca; yetim hakkı yiyenlere, fukaranın ekmeğini çalanlara, beyt-ül malı talan edenlere, malı biriktirip dağıtmayanlara, yiğidi kuru soğana mahkûm edenlere karşı içimden öyle bir öfke duydum ki sanki duygularım isyan ediyordu.
Adını bile sormaktan utandığım bu çocuğa merhaba diyerek, kendisine meyve ikram etmek istediğimi söyleyip “Olur abi” cevabını alınca, aramızda bir diyalog kurmuş olduk.
Torunuma almış olduğum şemsiyeli çikolatayı da çocuğa hediye edince, hem o sevindi, hem de ben.
Yeni yılda yaşadığım bu ilk olay, şemsiyeli çikolatanın hayatımda unutamadığım anısına bir hikâye daha eklemiş oldu.
Bu düşünceler ışığında eve gelip yeni yılda mutlu bir haber bulma umuduyla gazetelere bakarken, ilk okuduğım haber, sabah gördüğüm manzaralara sebep olan rantiyecilerden bir örneği anlatıyordu.
Yani haber, hak etmeden, alın teri dökmeden, etraftan geçinen bir asalakla ilgiliydi.
Bu haberde bir bakan danışmanının ailesi ile birlikte kiraladığı bir jetle bir günlüğüne umreye gidip döndüğünü ve bu parayı da bakanlığa iş yapan bir müteahhit firmaya ödettiği yazıyordu.
Bu iş bilen danışmanın lüks bir villada yaşadığı ve hanımının da piyasa değeri 340.000 TL olan Audi Q7 marka araca sahip olduğu haberin devamında bulunuyordu.
Aslında 2014 yılının ilk sabahında gördüğüm manzara ile okuduğum haber ülkemin değişmez gerçekleri arasındaydı.
Temennimiz; ayıp ve utanma duygusunun kalktığı, vicdanların köreldiği, talancıların adam sayıldığı günümüzde, bu anlayıştan hesap soracak, mazlumun, fukaranın hakkını yedirmeyen bir sistemin inşa edilmesidir.
Hırsızların hesap verdiği, çalanın yanına kâr kalmadığı, mazlumun korunduğu, haksızın haklı çıkmadığı bir ülke özlemiyle, 2014 hayırlara vesile olsun diyoruz.