GENEL Haber Girişi : 11 Şubat 2019 09:39

Körü körüne bîat etmek

Körü körüne bîat etmek
Bîat; kabul ve tasdik muamelesi anlamına gelmektedir.
 İnsanlar çoğu zaman, herhangi bir konuda araştırma yapmadan, seçkin kabul ettikleri kişilere,çekinmeden bir iyimserlikle bağlanırlar, tahkik etmeden, o şahısların tüm dediklerini kabul edip onaylarlar. Buna körü körüne bîat denir ki bunun telafisi çok zordur ve büyük zararlara yol açar.
Konusunda uzman olan bir şahıs, bir konuda o konunun uzmanı olan veya sorulması gereken bir kurula danışarak kendi sahasında tek başına karar almasında doğacak olan yanılmaların önüne geçmiş olur. Eğer böyle bir şey yapmazsa kendi başına alacağı kararda hata yapması durumunda, ona sorgusuz sualsiz bîat eden kitleler de hata yapmış sayılırlar. Böyle bir hata, binlerce, milyonlarca hata demektir.
Böyle körü körüne bîat etmenin, geçmişte veya günümüzde yaşanılan çok acı örnekleri mevcuttur. Mesela 12 Eylül darbesinde halkın %95’i, içlerinde körü körüne bağlı oldukları cemaat ve tarikatlerin, ileri gelenlerinin de yanlış yönlendirmelerine kanarak o pis darbecilere destek verdiler. Onlar da bu desteğe dayanarak insan hak ve hürriyetlerini kırpa kırpa askıya aldılar ve milletin dokusunda,hâlâ onarılamayan büyük tahribatlar yaptılar.
Halk bundan da ders almayarak 28 Şubat post-modern darbesine, o zamanki sözde dindar kimlikli kişilere aldanarak yine o pis darbecileri iktidara taşıdılar. Onlar da bunu kullanarak devletimize, insanlara, özellikle dindar camiaya, büyük faturalar ödettiler.
Yine,15 Temmuz kalkışması sonrasında,sözde bir dini cemaatin yüzbinlerce mensubu, liderlerine kayıtsız şartsız bağlandıklarından, bu kalkışma ile ilişkilendirilerek aşından,işinden oldu, büyük bir kısmı da hapise girdiler. Per perişan oldular, çoluk, çocuk ve ailelerine büyük ıztıraplar çektirdiler, hepsinden önemlisi de memleketimize ve milletimize büyük zararlar verdiler. Eğer bunlar ve bu gibiler, istişare mekanizmasını çalıştırsalardı, körü körüne itaat edip akıllarını onlara kiraya vermeselerdi, bütün bu sıkıntıları yaşamayacaklardı.
Ne acıdır ki bugün yine bazı kitleler, halen daha bu olanlardan hiç ders almamış gibi davranarak sorgusuz sualsiz bir takım güçlere bîat ederek hem kendilerine hem de memlekete ağır faturalar ödetmektedirler. Bunlar da memleketimize ekonomik yönden büyük yükler getirmektedir. Belki bunun neticesinde, ahlâk ve maneviyat da büyük yaralar almaktadır. Dün bunu yaşadık, bugün de bunu rahatlıkla müşâhede etmekteyiz.
Bugün, özellikle Müslümanlar, imanlarının gereği olarak araştırarak inceleyerek akıl yürüterek ve belgelere dayanarak sorgulamalıdırlar. Bu önemli bir husustur. Doğru vasıtalar ve doğru metotlar kullanarak doğru yolda ilerlemelidirler. Eğer yol doğru, vasıtalar yanlış ise mümkün değil hedefe ulaşılmaz. Vasıtalar yanlış, yol doğru ise, yine hedefe ulaşılmaz. Belki o zaman “Gabya iman ederiz; olur biter” diyebilirler. Halbuki Kur’ân-ı Kerim bizlere, tahkiki imanı araştırarak inceleyerek tahkik ederek sorgulayarak kazanmamızı emretmektedir.
Dinimizde, iman esaslarını araştırarak inceleyerek kabul etmek başka bir şeydir, Müslüman olmak, teslim olmak başka bir şeydir. Dolayısıyla dilde, ağızda, sözde dolaşan imanı, Kur’ân-ı Kerim’in tanımladığı şekilde kalbimize indirmeliyiz.
Hucurat Suresi, 14 ayet-i kerimesi : “Bedeviler dedi ki : ‘İman ettik.’ De ki : ‘Siz iman etmediniz ; ancak İslâm, teslim olduk, deyin. İman kalplerinize henüz girmiş değildir.” Ayeti de İslâmiyet’i kabul etme, teslim olma ile imanın farklı olduğunu belirtir. Mübarek kitabımız Kur’ân-ı Âzimüşşân, pek çok ayette, gözlemi, tahkiki, tetkiki araştırmayı, akletmeyi ve tefekkür etmeyi dikkatimize verir, hatta bizlere emreder.
İslâm Dini’nin altın çağını yaşadığı “Asr-ı Saadet”te, sahabeler, körü körüne bîat etmedikleri, Kitap ve Sünnet’e aykırı gördükleri hususlarda, başta yöneticiler olmak üzere, diğerlerlerini de sorgulayıp uyarmışlardır.
İşte bunlar dikkate alınarak başımıza gelen zararlar ve olumsuzlukların, cehaletten, kayıtsız, şartsız bîatten ileri geldiğini çok iyi düşünmeliyiz ve akletmeliyiz. Öyle ise yüce Rabbimizin, bizlere bahşettiği akıl nimetini işletmeliyiz. Haklarımıza kendimiz sahip çıkmalıyız, yanlışlara düşmemeliyiz, yanlış kişilere destek vermemeliyiz. Yoksa geçmişte yaşadıklarımızı tekrar yaşamamız kaçınılmaz olur. 
“Şeytan sizden pek çok milleti kandırıp saptırdı. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz ? ( Yâsîn - 62 .”  Hem insi hem de cinni şeytanlara karşı çok uyanık olmalıyız.
Selam ve saygılarımla…
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.