Haber Girişi : 10 Ekim 2017 10:49

Huma Kuşu'nun kanadı kırık artık

Huma Kuşu'nun kanadı kırık artık
Mükerrem ağabeyi, seni camekânın arkasında görmüşler, pek bir mahzunmuşsun. Haklı 
olarak intizar edip sonra da sormuşsun: 

"Evvel sevip sonra terk eder misin?"

Mükerrem usta, yarım asrı aşan bir zamandır, içli sesiyle gönül paslarımızı silen; efendiliği, sanatçı kimliği ve hiç bozmadan koruduğu Dadaşlığı ile de kültür dünyamızı zenginleştiren bir güzel Erzurumludur.

Yavri yavri huma kuşu 
yükseklerden seslenir. 
Oğul, yar koynunda bir 
çift suna beslenir. 
Yavri kurban, sen ağlama 
kirpiklerin ıslanır. 
Ben ağlım ki belki deli gönül uslanır. 

Yavri yavri sen bağ ol ki... 
Ben bahçanda gül olim. 
Layık mıdır, yanıp yanıp kül olim... 
Yavri kurban sen efendi, 
ben kapında kul olim.. 
Oy desinler bu da bunun kuludur. 

Rahmetli Hulusi Seven'in derleyip, türkü dünyamıza kazandırdığı bu muhteşem eseri, bugüne kadar (bundan sonra da) onlarca, yüzlerce sanatçı seslendirdi. Kabul edelim ki, bu yürek sızlatan türkü, büyük sanatçı Mükerrem Kemertaş'la özdeşleşti.
Huma kuşu denildi mi, akla Mükerrem Kemertaş gelir.
Mükerrem usta, yarım asrı aşan bir zamandır, içli sesiyle gönül paslarımızı silen; efendiliği, sanatçı kimliği ve hiç bozmadan koruduğu Dadaşlığı ile de kültür dünyamızı zenginleştiren bir güzel Erzurumludur.
Şair Ali Akbaş, bir şiirinde ne güzel anlatmıştır,  bizden olanları bize...

HUMA KUŞUMUZ 

Yine duman almış Palandöken'i
Kerem et Mükerrem bir türkü söyle
Türküler bağrımda bir gül dikeni
Kerem et Mükerrem bir türkü söyle

Yükseklerde öten huma kuşumuz
Issız gecelerde can yoldaşımız
Sen söylerken göğe değer başımız
Kerem et Mükerrem bir türkü söyle

İşimiz yok bizim hasetle, kinle
Gam, kasavet dağıt gür nefesinle
Yüce endamınla yiğit sesinle
Kerem et Mükerrem bir türkü söyle

Dadaş göğümüze bir velvele sal
Ruhu coştur, çürük aklı yele sal
Birbirine girsin gerçekle masal
Kerem et Mükerrem bir türkü söyle

Bir şehir bilirim taşı kehribar
Erkeği Köroğlu, kızları Nigâr
Eyşahin bakışlı, edası kibar
Kerem et Mükerrem bir türkü söyle

Bir şehir bilirim iniş yokuştur
Çifte minaresi nakış nakıştır
Aşılmaz yolları borandır kıştır
Kerem et Mükerrem bir türkü söyle

Sen susarsan göğümüzü yas alır
Pasinler'i duman alır, pus alır
Türkülerle uzun yollar kısalır
Kerem et Mükerrem bir türkü söyle

Erenler yoldaşı Mehmet Çalmaşır
Bize maveradan haberler taşır
O söylerken bize susmak yaraşır
Kerem et Mükerrem bir türkü söyle

Kar erisin yaylalara göçülsün
Yamaçlarda mor menekşe açılsın
Ricâ et Râci'ye o da koşulsun
Kerem et Mükerrem bir türkü söyle

1966 yılında girdiği ses yarışmasını kazanarak TRT Erzurum Radyosu'nda sanatçı olarak profesyonel müzik hayatına atılan usta sanatçımız,  o günden beri türkülere can verdi, kırgın gönülleri teselli etti, genç sanatçılara ilham oldu.
Büyük usta, 80 yaşına merdiven dayamış  koca bir çınardır.
Dün kıymetli sanatçı hemşerimiz Yavuz Değirmenci ile telefonda sohbet ederken, O'ndan öğrendim.
Meğerse Mükerrem ağabeyi bir süreden beri hastaymış.
Uzun yıllardan beri yaşadığı İzmir'de sanatçı oğlu Tuncay ve ailesinin yanında, yakalandığı amansız hastalıkla savaşıp duruyormuş.
Hani,  Üstat Necip Fazıl demiş ya...
"Allah, Resûl aşkıyle yandım, bittim, kül oldum!..
Öyle zayıfladım ki, sonunda herkül oldum."
Yavuz kardeşimin dediğine göre, Mükerrem ağabeyi de Herkül misali...
Mevlam;  Şifa adından cümle çare bekleyenlere, içinde de bu muhterem büyüğümüze acil sıhhatler ihsan eder inşallah...
Anlayacağınız dostlar, artık Huma Kuşu'nun kanadı kırık...
On yıl kadar önce Mükerrem ağabeyi ile bir Almanya seyahatimiz olmuştu. Bir hafta boyunca birlikte gezdik, birlikte oturduk, birlikte yedik...
İlk kez o seyahatte yakından tanıma şansım olmuştu.
Hakikaten sesi gibi yüreği de coşkulu, içli ve tertemiz bir Erzurumlu...
"Göç göç oldu, göçler yola dizildi" dediğinde, yüreğimizin en katı yanı bile derin bir acı ile irkilmişti. Neyse ki, "Güzeller bezenmiş toya gider" derken de,  aşka ve sevgiye olan inancımız yeniden dirilmişti.
Mükerrem ağabeyi, bu şehrin türkü hafızası, sanat birikimidir.

"Tutam Yar Elinden Tutam
Çıkam Dağlara Dağlara 
Olam Bir Yareli Bülbül
İnem Bağlara Bağlara 

Birin Bilir Birin Bilmez
Bu Dünya Kimseye Kalmaz 
Yar İsmini Ansam (Desem) Olmaz
Düşer Dillere Dillere 

Emrah Der Ki Bu Günümdür
Arşa Çıkan Tütünümdür 
Yare Gidecek Günümdür
Düşem Yollara Yollara" 

diye başladığı uzun havada hangimiz,  bir sevdalının ızdırabına sırtımızı döndük, hangimiz  Emrah'ın bu dizeleriyle anlattığı aşka saygı duymadık?
Erzurum eski valilerinden -ki, kendisi ben diyen Erzurumludan daha Erzurumlu, hakiki manada bir devlet adamı ve en hakiki manada da bir kültür ve sanat insanıdır- Sebahattin Öztürk, bir sohbetimizde, "Erzurum, yalnızca yiğitlerin değil, türkülerin de harman olduğu bir şehirdir" demişti.
( Biri size,  "eski çanlar bardak oldu" derse, siz de ona deyin ki 'olabilir; ama sen bundan ötürü üzülmelisin çünkü,  senden lazımlık bile olmaz!')
Erzurum'un, kayıtlara geçen iki binin üzerinde türküsü var...
Vaktiniz olursa hele tek tek inceleyin göreceksiniz ki,  bir kaçı hariç hepsi hasret, gurbet, ölüm, acı, yoksulluk, zulüm ve sevda üzerinedir.
Bu toprakların insanı, ağlamaktan gülmeye vakit mi buldu ki, hoplasın zıplasın...
Yahut da...
Yar memesiyle uğraşsın!
Yemen'e gidip gelmeyen de bizimdi, bey zulmüne duçar kalan da...
Mükerrem ağabeyi, tıpkı çağdaşları ve dava arkadaşları gibi bu kavruk ve mahzun toprakların  yanık bir ozanıdır.
Raci Alkır ömrünü bu şehre vakfetti, Suat Işıklı ve Mükerrem Kemartaş gibi büyüklerimiz, Erzurum'u geniş iklimlerde anlatmak için yeni mevsimlere kulaç attı.
Yanlış da yapmadılar hani...
Raci Alkır, burada kalmakta ne kadar haklıydıysa, Mükerrem Kemertaş da belki gitmekte o kadar haklıydı.
Mehmet Çalmaşır da bir duruş sergiliyor.
"Öleceksem burada öleceğim" diyor.
Biz ölen ya da gidenden hesap sorma sadedinde değiliz. Biz, bizi biz yapan sanatçımıza, aydınımıza, yazarımıza çizerimize hasılı insanımıza sahip çıkmak zorundayız.
Sevgili dostlar, sanatçı dediğin bostanda biten hıyar değil ki, bu yıl tohum ek, su ver bir kaç ay sonra da topla!
Sanatçı, bir şehrin vicdanı, tarihi, kültürü ve arka planıdır.
Sanatçı ve aydın pazarda alınıp satılan bir sepet üzüm değil ki...
Bir yanıyla da O, Emrah, Sümmani ve Rayhani'dir...
Çünkü, hep demek isteyip de bir türlü diyemediğimiz duygularımıza, sevinçlerimize, acılarımıza ve ümitlerimize tercüman oldu...
"Kimse yok mu orada" diye sorduğumuzda O, gah uçun kuşlar uçun dedi, gah da kalenin bedenleri...
Ama illa da bir aşk...
Biz yaştakiler hangi camekâna baksak Mükerrem ustanın dilinden dökülen şu uzun hava çarpar hepimizi:

Ağgül Seni Camekanda Görmüşler 
Siyah Saçın Sırmayınan Örmüşler 
Ürüyamda Seni Bana Vermişler 
Beni Böyle Yakar Gor Gider Misin 
Evvel Sevip Sonra Terk Eder Misin 

Acı Poyraz Gibi Deli Esmedim 
Kaderime Küstüm Sana Küsmedim 
Ben O Yardan Umudumu Kesmedim 
Beni Böyle Yakar Gor Gider Misin

Bu şehrin insanı vefa üzerinedir; dostuna dost, düşmanına bile merhamet üzerinedir.
Bu şehir insanı, İzmir'de hasta yatağındaki hemşerisini, bir büyük değerini, bir usta sanatçısını yalnız bırakmayacak kadar vefalıdır, samimidir, yüreklidir.

Ben öyle zannediyorum ki sanatçı dostum Yavuz Değirmenci, boş durmayıp Mükerrem ağabeyi için illa ki bir şeyler yapacaktır.

Ala... 
Peki bizler de bir şeyler yapsak fena mı olur?



Etiketler : şener
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.