ASAYİŞ Haber Girişi : 02 Şubat 2010 16:52

Bir Gün Yazarsanız..

Bir Gün Yazarsanız..

Bir  gün  yazı  yazmak  isteseniz…

Söyleyemediklerinizi  kağıda  dökseniz…

Hayranlık, dostluk, şefkat  ve  aşk  olsa  konularınız…

Dünyanın  en  unutulmaz  şiirlerini  yazsanız…

En  tatlı  hatıralarınızı  kaleme  alsanız…

Acılarınızı  da  yazınıza  meze  yapsanız…

İlham  alsanız  tüm  gördüklerinizden.

Eşyalardan  mana  çıkarsanız…

Halıdaki  motiflerde  görseniz  mısralarınızı…

Duvardaki  tabloda  hissetseniz  satırlarınızı…

Koyverseniz  kendinizi  dibini  göremediğiniz  derin  bir  boşluğa…

Ve  yazsanız…

Bıkmadan, usanmadan  karalasanız  kağıtlarınızı…

Yırtmasanız, saklasanız  bütün  yazdıklarınızı…

Aylarınızı  ve  belki  yıllarınızı  makalelere, şiirlere  adasanız…

Ve, bir  gün  bir  sebeple  nefret  etseniz  yazdıklarınızdan…

Küsseniz  hayata  ve  yazdıklarınızın  bir  ‘’hiç’’ olduğunu  anlasanız…

Kapılarınızı  süngüleyip,  pencerelere  siyah  perde  assanız…

Evinize  kapansanız…

Dışarı  hiç  çıkmasanız…

İçtiğiniz  sigaranın  adedini,  çayınızın  demini  biraz  daha  artırsanız…

Ve  bu  halinizin  nedenini  düşünseniz…

Kendi  evinizde  mahpus  olsanız  ve  böyle  geçse  bir  kaç  hafta…

Sonra,  artık  size  sahipsiz  görünen  çalışma  odanıza  girip  masanızın  çekmecesini  açsanız…

İçinde  kalabalık  ve  kırışık bir  yığın   kağıt  dolu  bir  dosya  bulsanız…

Yıllardır  aşkla  ve  muhabbetle  andığınız  insanların  adları  ve  yazdığınız  bütün  makaleleriniz  olsa  orada…

Hatırlasanız  o  adları  ve  yazdığınız   o  anları…

Ne  yaparsınız?

Ne  hissedersiniz?

Tekrar  düşünür  müsünüz  ilham  aldığınız  halılardaki  motifleri?

Veya  duvarda  asılan  ve  hayal  mahsülün  olan  tablodaki  resimleri…

Hatırlamak  ister  misiniz?

Yoksa  yazdıklarınız  için  hayıflanır  mısınız?

Sizi  bilmem  ama  ben  hatırlamak  isterim.

Ve  hiç   hayıflanmam.

Mesela  el  ele  tutuşmuş  sevgililerin  caddede  düşman  çatlatırcasına  ahenkli  ve  mutlu  yürüyüşlerini  düşünürüm.

Boğaza  karşı  bir  çay  bahçesinde  oturan  iki  dostun  höpürdeterek  içtikleri  kahvenin  keyfini  düşünürüm.

Hatta  gecenin  esrarını  ve  karanlık  sokaklarda  yapayalnız  gezdiğim  zamanlarımı  bile  düşünürüm.

Köşe  başındaki  küçük  kız  çocuğun  gelen  geçene  mendil  satmak  için  yakarışlarını  ve  soğuktan  kararmış  minik  ellerini  düşünürüm.

Şubat  soğuğunda  gece  yarısı  kaldırım  taşları  arasında  sıkışan  izmaritleri  temizlemeye  çalışan  cefakar   temizlik  işçilerini  ve  yaşam  için  verdikleri  mücadelelerini    düşünürüm…

Kolsuz  ve  bacaksız  bir  bedensel  engellinin  helal  kazanç  adına  çengelli  iğne  satmasını  ve  hayata  bu  haliyle  dört  elle  tutunmasını  düşünürüm.

Ekmek  parası  için  tezgah  kuran  işportacıları  ve  onları  kovalayan  Belediye  zabıtalarını  düşünürüm.

Bütün  bunları  hatırlar  ve  düşünürüm …

Halime  şükreder,  benden  aciz  ve  muhtaçlara  destek  olmak  isterim.

Belki  beceremem  ama  yardım  etmek  isterim.

Yaşamın  kutsallığını  ve  insanın  fıtratını  düşünmek  isterim.

Bunun  için  yazmak  isterim; içimdekileri  haykırmak  isterim.

Ve  sözle  söyleyemediklerimi…

Mutluluğu, sevgiyi, aşkı  yazmak  isterim.

Süngülemem  kapılarımı, pencereme  beyaz  tül  takmak  isterim.

Hayat  acılarla  dolu  olsa  da  tatlı  yönlerini  görmek  isterim.

Duyurmak  isterim  duymak  isteyenlere  bütün  hissettiklerimi.

Ve  yazılanların ,  söylenenlerin  derin  bir  yara  izi  gibi  silinip  gidemeyeceğini  bilmek  isterim.

Bildirmek  isterim…

Hatırlatmak  isterim…

Beceremezsem  de  bir  gün  yine                                                                                                                                                    

Yeniden  yazmak  isterim…

Abdurrahman  KARAL

Fikir ve Düşünceleriniz için [email protected]